Anadolu’daki Türk varlığını hala kabullenemeyenler var

Güncel siyasi gelişmelerde mesele Türkiye olduğunda pek çok Avrupa devletinin kolayca aynı safta yer aldığına şahit olabilmekteyiz. Esasında birbiriyle çok anlaşamayan bu devletler Türk karşıtlığında aralarındaki ihtilafları bir kenara bırakarak yan yana gelebilmektedir. Bu durumun sosyal, kültürel ve ekonomik arka planı olduğu gibi tarihi gerekçeleri de vardır.

                Avrupa hala Hunları ve Attila’yı unutamamıştır. Avrupa’nın siyasi, sosyal ve kültürel çehresini baştan sona değiştiren Kavimler Göçü hâlâ akıllardadır. Siyasi temellerini dayandırdıkları ve büyük onur duydukları Roma İmparatorluğu’nun parçalanmasını unutamamışlardır. Attila’nın 447’de Doğu Roma, 452’de de Batı Roma İmparatorluğu’nu dize getirmesini unutamamışlardır. O yüzden aradan asırlar geçmiş olmasına rağmen Barış Harekâtı sırasında askerlerimiz Kıbrıs’a çıktığında bazı Avrupa gazetelerini “Hunlar Kıbrıs’ta” diye manşet atmışlardı. İtalyanlar çocuklarını “Hunlar geliyor” diye korkuturken bu ruh halinin hâlâ yaşadığını göstermektedirler.

                Avrupa’daki belirli çevreler hâlâ Malazgirt’i unutamamışlardır. İlk kez bir Roma imparatorunun Müslümanlara esir düşmesini akıllarından çıkaramamaktadırlar. Anadolu’nun Türk yurdu haline gelmesini hazmedemeyen çevreler hâlâ bu ülkeyi antik isimleriyle anmaya devam ettirmektedirler. II. Haçlı seferi sırasında 1150’lerde bir Fransız rahibin verdiği Türkiye (Turchia: Türklerin yurdu) ismini görmezlikten gelerek Kappadokia, Bthynia, Paflagonya gibi adları kullanarak bin yıllık Türk varlığını hiçe saymaya çalışmaktadırlar. Anadolu’daki Türk varlığını kabul edemeyen gruplar Avrupa’da dün de güçlüydü bugün de.

                Avrupalıların çoğunun zihninde Selahaddin Eyyubî ve Kudüs’ü Haçlılardan geri alması canlılığını korumaktadır. Onun Kudüs’ü aldığında Hristiyanlara ve Musevilere gösterdiği hoşgörü Avrupa’daki belirli çevreleri hâlâ rahatsız etmekte ve Selahaddin Eyyubî’yi tarihin gördüğü en zalim kişiliklerden birisi olarak göstererek içine düştükleri aşağılık psikolojisinden kurtulmaya çalışmaktadırlar.

                Avrupa’daki bazı çevreler hâlâ İstanbul’un fethedilmesini akıllarından çıkaramamışlardır. O yüzden tarihin gördüğü en önemli devlet adamlarından birisi olan Fatih Sultan Mehmed’i olabildiğince itibarsızlaştırmaya çabalamaktadırlar. O yüzden hâlâ ısrarla İstanbul’a Constantinopolis demeyi sürdürmektedirler. O yüzden 29 Mayıs 1453’ü zulmün başladığı tarih olarak kaydetmekte ve Constantinopolis’i bir gün geri alma hayalleri kurmaktadırlar. Avrupa hâlâ Osmanlı korkusuyla yaşamaktadırlar. O yüzden Türkiye ekonomik ya da siyasi açıdan biraz güçlense hemen “Osmanlı diriliyor mu?” manşetleri havada uçuşmaya başlar.

                Avrupalılar hâlâ Milli Mücadele’yi ve onu yapan kadroyu unutamamışlardır. Mondros ile canını aldığını düşündükleri Osmanlı Devleti’nin küllerinden yeni bir devlet çıkaran kahramanlara nefret duymaktadırlar. Türkiye Cumhuriyeti’nin bânisi Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e ve silah arkadaşlarına, sadece bağımsız bir devlet kurdukları için değil sömürge altındaki milletlere de umut ve örnek teşkil ettikleri için kızgınlar.

                Avrupa’da hâlâ Anadolu’daki Türk varlığını kabullenemeyen çevreler var. Hâlâ bu ülkede tek bir millet olarak varlığımızı korumamızdan rahatsız olanlar var. Hâlâ millet olarak birbirimize derin bir muhabbet olarak bağlı olmamızdan rahatsız olanlar var. Ve bu rahatsızlıkları ilelebet devam edecek…

YORUM EKLE