'BAŞÖRTÜSÜNE ÖZGÜRLÜK' DEDİK

'BAŞÖRTÜSÜNE ÖZGÜRLÜK' DEDİK

Başörtülü kadınların çalışma hayatında yer almasını, seçilme hakkını kullanmasını yasaklayanları, halk tarafından tasfiye etmiş olmalarına rağmen zihniyetlerinin hayatımıza hâlâ yön vermesini protesto ettik. Ülkeyi yaşanmaz kılan yasakların kaldırılması talebimizi 81 ilde alanlara çıkarak haykırdık.

Şube Kadın Komisyonlarımız öncülüğünde gerçekleştirilen ‘başörtüsüne özgürlük’ eylemlerinde, üyelerimiz yağmura rağmen alanlara çıkarak, “Özgürlük, Eşitlik ve Adalet’ taleplerini dile getirdi.

“Başörtüye Özgürlük, Hemen Şimdi!”, “Eşitlik, Adalet, Özgürlük”, “Zulüm Varsa, Direniş De Var”, “Kamusal Alan Koca Bir Yalan” ve “Ayrıcalık Değil, Hakkımızı İstiyoruz” sloganlarının atıldığı eylemlerde, Şube Kadınlar Komisyonu başkanlarımız, özgürlük, eşitlik ve adaletin sürgün edildiği her yerde, acıya maruz kalanların en çok kadınlar ve çocuklar olduğuna dikkat çekerek, şunları söylediler:

“Dün üniversiteye gittiğimizde bizi ikna odalarıyla karşılayanlar, bir kalbimizin, bir insanlık onurumuzun olduğunu düşünmeden ilkel öfkeleriyle bize diz çöktürmeye çalıştılar. Karanlık, kibirli güç odakları çıkarlarını korumak için zorunlu gördükleri çatışma için, inancımızın gereği olan başörtüsünü, daha derinlerde aklımızı, kalbimizi ve inancımızı kavgalarının ortasına atmaktan çekinmediler. Devlet, şiddet gören kadını koruyor. Ancak aynı devlet, kadının başını kapatarak TBMM’ye gelmesini, kamu hizmetinde görev almasını yasaklayarak bizzat kendisi kadına şiddet uyguluyor; ayrımcılık yapıyor ve ötekileştiriyor. Üniversitede rektörlerin dönemsel lütuflarıyla haklarını kullanabilen kızlarımıza başörtüleriyle kamuda görev yapmak yasaktır. Bu uygulama, had bildirmenin başka bir versiyonudur. Küresel aktör iddiasındaki iktidar bunu ne bize ne dünyaya ne de kendilerine izah edemez. Mevcut iktidar bu ayıptan kurtulmalı, toplum mühendisliği olan ‘kadınları inançlarını yaşama konusunda sınırlamaktan’ vazgeçmelidir. Anayasa’da bulunmayan bir yasak, iç tüzük, yönetmelik hatta genelge gibi Anayasa’ya uygun olması gereken düzenlemelerle var ediliyor. Anayasa’da korunan bir hak, yönetmeliklerle yok sayılıyor. Artık yeter! Aklımıza, ruhumuza giydirilmeye çalışılan deli gömleklerine hayır diyoruz. Sayın Başbakan,Hiç kimse, iç düşmanlar ihdas ederek milletin hukukunu çiğneyemez. Bu ülkede artık kimse sırtını devlete dayayıp işkence yapamaz, faili meçhullerin üzerini örtemez’ diyor. Peki, biz de şunu soruyoruz: Bizi bu vesayetçi bürokrasinin çıkarttığı yönetmeliklerle yargılamaya, ötekileştirmeye devam edecek misiniz? O yönetmelik gereği olarak başörtülüleri Meclis’ten, kamuda çalışmaktan men eden yasakları korumaya devam edecek misiniz?

Devlet artık, hala bürokratik oligarşinin mi yoksa milletin devleti mi olduğuna karar vermek zorundadır. Bugüne kadar yaşadıklarımız, kendi toplumundaki hâkim inanç ve değer yargılarına yabancılaşmış sömürgeci aydın ve oligarşik bürokrasinin ortak projesidir. Onların kendilerini hapsettikleri, sınırlarının ne olduğunu bilmedikleri birkaç kavram yüzünden toplum daha fazla bölünmemeli ve ayrımcılık son bulmalıdır.

Biz, içinde doğup büyüdüğümüz toplumdan farklı bir hayat yaşamıyoruz, burada kimliğimizi kazandık, bu ülkenin inançlarıyla büyütüldük ve bu ülkenin okullarında okuduk. Ancak bugüne kadar iktidar sahiplerinin başörtülü kadınları kabulleniş biçimi hep özürlü olmuştur. Gerek İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi gerek Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde din ve vicdan özgürlüğü kapsamında başörtüsü serbestisi açıkça ifade edildiği halde, bu pazarlık edilemez temel insan hakkı, bugüne kadar ‘hukuksuzların egemenliği’yle gasp edilmiştir.

Başlarını örten kadınlara yıllardır reva görülen hukuksuz uygulamalar bir ötekileştirmedir. Ötekileştirmeye artık son vermeliyiz. Kadınların imanî, insanî değerleri, evrensel hukuktan kaynaklanan hakları görmezden gelinerek üretilen bu yasak açık bir insanlık ayıbıdır. Sahip olduğumuz değer, birikim ve eğitimi görmezden gelen, yaşama arzumuzu ve enerjimizi yok eden bütün uygulamaların son bulmasını istiyoruz. Toplumsal hayatın hiçbir aşamasında sorun olarak görülmeyen başörtüsü, toplum mühendisleri eliyle sorun haline getirilmiştir.

Devlet dediğimiz yönetim aracına ve çalışma hayatına hükmeden oligarşik azınlığın zorbalığına derhal son verilmelidir. Biliyoruz ki, devlet dönüşmeden çalışma hayatının diğer alanlarında bu ayrımcı tutum değişmeyecek, sosyal eşitsizlik sorunu ortadan kalkmayacaktır. Siyasi iktidarın hedefleri arasında yer verdiği gibi, vatandaş iradesinin devletin bütün kurumları üzerinde belirleyici etkiye sahip olduğu özgürlükçü demokrasi istiyoruz.

Özgürlük istiyoruz. Kamuda, her alanda ve konumda, tüm mesleklerde, hiç bir istisna ileri sürülmeksizin başörtülü çalışma hakkımızı istiyoruz. Akademide, yargıda, eğitimde, sağlıkta, sporda ve siyasette başörtülü- başı açık ayrım yapılmaksızın, herkesin eşit vatandaşlık hakkını kullanmasını istiyoruz.

Milli Eğitim Bakanlığı yeni yayımladığı öğrencilerin kılık kıyafet yönetmeliğinde başörtüsünü sadece imam hatiplerle ve Kuran-ı Kerim dersi ile sınırlamıştır. Biz yasaklar kalksın derken yasağı meşrulaştıran bu yaklaşımı da asla kabul etmiyoruz. Bakanlık bu defoyu tez elden ortadan kaldırmalı, ders merkezli hak kullanımı ayıbından bir an önce kurtulmalıdır.

Buradan sesleniyoruz: İktidarıyla, muhalefetiyle, sivil toplumuyla, kadınıyla, erkeğiyle hep birlikte el ele, omuz omuza bu çağdışı yasağı kaldırmalıyız. Başörtüsü politik hesaplaşmaların, pazarlıkların, suni ideolojik çatışmaların malzemesi değildir. Başörtüsü, inancının gereği olarak kadınların kimliğidir, kişiliğidir. Herkes kadına ait bu kimliğe ve kişiliğe insan olarak saygı duymak zorundadır.”

Güncelleme Tarihi: 10 Aralık 2012, 00:00
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER