OKUL MÜDÜRLERİNİ NE HALE DÜŞÜRDÜK?

Bundan birkaç yıl öncesine kadar, eğitim yöneticilerine düzenlenen seminerlerde hep liderliğin önemi vurgulanırdı. “Her okul, müdürü kadar okuldur.” denirdi.

OKUL MÜDÜRLERİNİ NE HALE DÜŞÜRDÜK?
OKUL MÜDÜRLERİNİ NE HALE DÜŞÜRDÜK?
 
Bundan birkaç yıl öncesine kadar, eğitim yöneticilerine düzenlenen seminerlerde hep liderliğin önemi vurgulanırdı. “Her okul, müdürü kadar okuldur.” denirdi. Okulların girişlerine vizyon, misyon cümlelerini büyük bir iddia ile yazardık.

Okulumuzun zorluklarına bakmadan en köklü okullara kafa tutardık. Seminerlerde yönetici ile lider farkı önemle vurgulanır, herkesin lider olması beklenirdi. Bizim öğrencilik yıllarımızda, “vali gibi müdürler” vardı. Bütün mahalle onun müdür olduğunu bilir, saygı duyardı.

 
            Son yıllarda bir şeyler ters gitmeye başladı. Çok önemli görevler yüklediğimiz okul müdürleri, güçlerinden çok şey kaybettiler. Her meslek grubunda olduğu gibi bu meslek grubu içinde de yanlış insanların olabileceği unutularak genellemeler yapıldı. Basınımız hep olumsuz haberlerin peşine düştü. Televizyon dizilerinin oluşturduğu olumsuzluklara önlem almak kimselerin aklına bile gelmedi.
 
            Öyle bir okul müdürü düşünün ki, okulunda yeni bir şube açmaya bile yetkisi yok. Okulda şube açma yetkisi ilçe milli eğitim müdürlüğüne ait. İlçe milli eğitim müdürlükleri, okulların kaynak, personel, bakım onarım gibi hiçbir problemini çözemiyor. Sadece yazışma ve bürokrasi. Kantinciler odası bile bizim ilçe milli eğitim müdürlüklerimizin okullara sahip olduğundan daha çok kantincilere sahip çıkabiliyor.
 
            Bir eğitim lideri nasıl suçlanır, nasıl soruşturulur ve nasıl görevden alınır? Otuz yıl hizmeti olan bir okul müdürü, iki denetmen raporu ile görevden alınırken, beraber çalıştığı o ilçenin ilçe milli eğitim müdürünün görüşü bile alınmıyor. İl milli eğitim müdürleri, getirilen idari tekliflerin hepsine katılmak zorunda mıdır? Adı üstünde teklif edilmiş, idarenin yetkisi, görüşü, sorumluluğu, kontrolü nerede? O müdür o yanlışı yaparken, onu kontrol eden, uyaran, yetiştiren ve ona güvenen bir başka mekanizma yok mudur? Görevden alınan okul müdürlerinden mahkeme kararı ile görevine dönenlerin sayısı bize bir şeyleri sorgulama zamanı geldi demiyor mu?
 
  Yetmiş bin öğrenciyi, dört bin öğretmeni emanet ettiğiniz bir ilçenin ilçe milli eğitim müdürünü, bir öğretmeni soruşturur gibi soruşturup ceza verebiliyorsunuz. Bu kadar ideoloji ile iç içe geçmiş bir yapıda, bu kadar kolay suçlanabilen bir eğitim lideri, kime güvenerek risk alsın, inisiyatif kullansın? İlçe milli eğitim müdürlerinin il eğitim denetmenleri tarafından sorgulanabilir, denetlenebilir olmasını yanlış buluyorum. Ben il müdürü olsam böyle bir soruşturma isteğini reddeder, önce o ilçe milli eğitim müdürünün hesabını kendim sorarım.  
 
 Bir eğitim liderinin hangi donanıma sahip olduğu kadar, muhatapları tarafından nasıl algılandığı da önemlidir. Bugün, emrindeki öğretmeninden düşük maaş alan okul müdürü, emrindeki okul müdüründen düşük maaş alan ilçe milli eğitim müdürü ile yol almaya çalışıyoruz. Ülke çapında marka olmuş saygın bir firmadaki birim müdürünün maaşının, genel müdürünün maaşından yüksek olduğunu bir düşünün, bu mümkün müdür? Bizim koskoca eğitim sistemimiz bu saygınlığı hak etmiyor mu? Defalarca dile getirilmesine rağmen, idarecilerin; branşından, okul türünden kaynaklanan ve açık bir zulüm haline gelen ek ders adaletsizliğini neden hala düzeltmiyor bakanlığımız? Çok basit ve anlaşılabilir bir cümle ile uygulamadan tekrar bir örnek vereyim: Bir meslek lisesindeki müdür başyardımcısı haftada 47 saat ek ders alabilirken, bir ilkokul veya ortaokul müdürü sadece 20 saat ek ders almaktadır. Bu durum vicdani bir sorumluluk getirmiyor mu yetkililere? Bir yetkili bir açıklama yapsın ve desin ki; “Evet bu uygulama doğrudur ve böyle devam edecektir.”
 
Bütün bu olumsuzluklardan kaybeden okullarımız, çocuklarımız oluyor. Denetleme, soruşturma, yetkilendirme, ödüllendirme ve ücretlendirme sistemimizi gözden geçirmeliyiz. Göreve getirdiğimiz, yetki verdiğimiz eğitim liderlerine güven vermeliyiz. Hata ile yanlışı, kasıt ile kusuru ayırabilmeliyiz. Unutmayalım hiçbir şey yapmayan hata da yapmaz. Eğitim liderlerinin hatalarını da düzelterek ödüllendirelim. Her şeye rağmen yanlışta ısrar edenleri eğitim liderliğinden değil, eğitim mesleğinden de atalım, ne dersiniz?
 
Talat YAVUZ
Eğitim Bir Sen İstanbul 4 No’lu Şube Başkanı
Güncelleme Tarihi: 22 Ekim 2013, 00:00
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER