İSMAİL KONCUK KANAL B'DE GÜNCEL KONULARI DEĞERLENDİRDİ

TÜRK EĞİTİM-SEN VE KAMUSEN GENEL BAŞKANI İSMAİL KONCUK KANAL B’DE GÜNCEL KONULARI DEĞERLENDİRDİ

İSMAİL KONCUK KANAL B'DE GÜNCEL KONULARI DEĞERLENDİRDİ

YENİ SENDİKA YASASI ÇALIŞMALARI

      Anayasa değişikliğinden sonra uyum yasalarının çıkarılması gerekiyordu ama bugüne kadar maalesef uyum yasaları çıkarılmadı. 15 Ağustos’ta yapılması gereken toplu görüşmeleri ertelemek durumunda kaldık. Sayın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız Faruk ÇELİK ile son 4 Ağustostan bu güne kadar 3 kez bir araya geldik. En son görüşmeyi önceki gün gerçekleştirdik. 6 saat sürdü bu toplantı. Kamu Çalışanları Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanunu olarak isimlendirdiğimiz 4688 Sayılı kanunda mutabakata vardığımız konular var. Ancak ana konularda bir mutabakat maalesef oluşturamadık. Bunlardan en önemlisi toplu sözleşmenin tarafları kim olacak? Şuanda Türkiye’de 3 büyük konfederasyon var. Türkiye Kamu-Sen, KESK ve Memur-Sen. Memur-sen’in üye sayısı en fazla ve Memur-Sen tarafı “Bu toplu sözleşmede biz söz hakkına sahip olmalıyız ve diğer konfederasyonların söz hakkı olmamalı.” gibi bir yaklaşım içerisinde. Hâlbuki Türkiye Kamu-Sen ve KESK’in üye sayısını üst üste koyduğumuzda Memur-Sen’in üye sayısından çok daha fazla üyeye sahiptir. Dolayısıyla Bizim Türkiye Kamu-Sen olarak teklifimiz; ‘Katılımcı bir toplu sözleşme yapılmasıdır.’ Sarı sendikacılığın bu kadar yoğun olduğu Türkiye’de, bir konfederasyonun kamu çalışanları adına toplu sözleşmeyi imzalayacak olması asla kabul edilemez ve ülkede buna güven duyulamaz. O içerde toplu sözleşme yaparken, dışarıdaki sendikalarla eylem yapacaktır. Yani o toplu sözleşme sonuçlarına Türkiye’de ne kamu çalışanları ne de sendikalar güven duymayacaktır. Ya ni toplu sözleşmeyi 3 büyük konfederasyonun üye sayılarıyla orantılı bir nisbi temsil şekline dönüştürmek lazım. Akabinde kamu görevlileri hakem kurulu oluşturuldu, bu kurula 3 büyük konfederasyonun mutlaka itiraz hakkı bulunmalı. Sadece en büyük konfederasyonun itiraz hakkının bulunması asla kabul edilemez. Bir konfederasyona yetki verdiğimizde, kamu çalışanlarını pazarladığını, sattığını düşünelim. Bunu çok yaşıyoruz. Dünyada oldu Türkiyede de oldu. Bunun bir önlemi olmalı dedi. Nedir bu önlem; diğer konfederasyonların bu satma karşısında Kamu Görevlileri Hakem Kuruluna itiraz hakkı olmalı. Bu bizim olmasa olmazlarımızdan biridir. Sayın Bakanımızda bu konuda bir feraset göstermelidir çünkü Sayın Bakan’ı da ben aynı noktada görüyorum yani bize göre olumsuz noktada görüy orum. Katılımcılıktan uzak bir toplu sözleşmeyi kabul etmenin imkânsız olduğunu, bunun Türkiye de ciddi problemlere sebep olacağını Sayın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız Faruk ÇELİK’in görmesi lazım. 

      Türkiye Kamu-Sen’in 400 Bin üyesi var ve hiç kimse Türkiye Kamu-Sen’in 400 Bin üyesini yok sayamaz, buna asla müsaade etmeyiz. Siz 400 Bin üyeye sahip devasa bir kuruluşu toplu sözleşmede söz sahibi yapmayacaksınız, kamu görevlileri hakem kuruluna başvuru hakkına sahip kılmayacaksınız ve sadece seyirci pozisyonunda bırakacaksınız. Bu asla kabul görmeyecektir. Geçmişteki 4688 sayılı toplu görüşme kanununda farklı uygulamalar olabilir ama biz yeni bir kanun yapıyoruz. Bu yeni kanunla yeni anlayışları ortaya koymak durumundayız. Sadece bugüne münhasır bir değerlendirme olmadan geleceğe de projektörlerimizi tutarak bir kanun yapmak durumundayız. Sadece bugünü algılamak, korumak, değerlendirmek ve bugüne göre hüküm vermek bizi ciddi yanılgılara götürecektir. Bu yüzden ben toplu sözleşme kanununun mutlaka katılımcı toplu sözleşme anlamında düzenlenmesinin son derece önemli olduğunu düşünüyorum. Tabi burada mutabakata vardığımız bazı konular var mesela stajyer memurlar, stajyer öğretmenler sendikalara üye olamıyordu, şimdi tamamı sendikalara üye olabilecekler, tamamı sendikaların kurucusu olabilecekler. 100 ve 100’den fazla çalışanı olan kurumların müdür ve müdür yardımcıların üyeliğiyle ilgili yasak kaldırıldı. Özel güvenlik çalışanlarının sendika üyeliği yoktu bu yasak kaldırıldı. Ancak bizim masaya yatırdığımız bir konu da Milli Savunma Bakanlığında, Türk Silahlı Kuvvetlerinde, Emniyet birimlerinde ve Cezaevlerinde bulunan sivil memurlarında sendika üyeliği hakkı olmasıdır. Bunu Sayın Bakan’a her toplantıda ifade ettik. Sayın Bakan kişisel olarak bu arkadaşlarımızın da sendika üyeliğine sıcak baktığını ancak İçişleri Bakanı, Adalet Bakanı ve Milli Savunma Bakanı gibi diğer bakanlarla bunu değerlendirmesi gerektiğini ifade etti. 23 Eylül Cuma günü saat 14.00’da yapacağımız toplantıda bu arkadaşlarımıza da sendikalara üye olma hakkını elde etmeyi arzuluyoruz. Adalet Bakanlığında ki çalışan memurlara üye hakkını veriyorsunuz ama Milli Savunma Bakanlığında ki çalışanlara, Ceza ve Tevkifevleri çalışanlarına üye olma hakkı vermiyorsunuz. Sendikalar ajan kuruluşlar değil. Bundan korkmamak lazım. 

      Tür kiye nin imzalamış olduğu Uluslar arası Sözleşmede tüm kamu çalışanlarının sendika üyeliği hakkı vardır. Hatta daha da ileri götürmemiz lazım Biz Türkiye Kamu-Sen olarak emeklilerimizin de sendika kurma ve sendikal faaliyet yapma hakkının olması gerektiğine inanıyoruz. Emeklilerin sendika kuramayacağına dair maalesef geçen Ankara Valiliğinin şikâyeti üzerine açılmış olan bir dava da var. Bunlar son derece yanlış. Bunlar Türkiye nin imzalamış olduğu Uluslararası sözleşmeye de aykırı bir durum. Bizim emeklilerimizi yok saymamız vefasızlıktır. Devlete 25, 30, 40 yıl hizmet etmiş insanların bir masa başında haklarını, ekonomik sosyal problemlerini müzakere edebilme hakkı olmaması son derece çirkindir. Bu çirkinlik te Türkiye ye yakışmıyor. İnşallah yarın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Faruk ÇELİK ile 3 büyük konfederasyon genel başkanı ve uzmanlarla yapacağımız toplantıda arzu ettiğimiz anlamda kamu çalışanlarını mutlu edebilecek, kamu çalışanlarını huzursuz etmeyecek anlayışta bir kanun ortaya çıkartabiliriz diye umuyorum. Ama herkes kendi kalesini koruma anlayışıyla hareket ederse ve Çalışma Bakanlığı da bu anlayışın yanında durursa bundan bir sonuç çıkarmamız mümkün değildir. Sayın bakan uzlaşmacı bir insan olduğunu söylüyor, doğrudur. Sayın Faruk ÇELİK’in uzlaşmacı bir kişiliğe sahip olduğunu biliyorum. Bu uzlaşmacı tavrını toplu sözleşme kanununda da ortaya koymasını Türkiye Kamu-Sen olarak beklediğimizi ifade ediyorum. 

      Beklediğimizin tam tersinde bir kanun ortaya çıkarsa Türkiye de ciddi gerginlikler çıkacağını düşünüyorum. Bu gerg inlik sadece bugüne münhasır bir gerginlik olmaz, her toplu sözleşme döneminde aynı gerginlikler Türkiye de yaşanır ve bunun sorumlusu da bu kanunu çıkaranlar olur. Onun için bu konuda aklıselim bir düşünceyle meseleye yaklaşmanın doğru olacağını düşünüyorum.

 

YENİ TEŞKİLAT YASASI


      Sayın Bakan 3797 sayılı Milli Eğitim Bakanı Teşkilat kanununu değiştirdi. 652 Sayılı kanun hükmünde kararname yayınladı. Bu kararname yapım usulü bakımından eleştirilebilir. Keşke bunlar kanun hükmündeki kararnamelerle değil de, Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında tartışılarak yapılsa daha iyi olurdu. Usul olarak katılmıyorum. Yani kanun hükmündeki kararname ile çok acil olmayan tartışmalı konuların halledilmeye çalışılmasını doğru bulmuyorum. Keşke Türkiye Büyük Millet Meclisi açıldığında bunu TBMM çatısı altında tartışma imkânı bulabilseydik. Ancak Sayın Ömer DİNÇER’in ortaya koymuş olduğu kanun hükmündeki kararnameyi ben genel anlamda olumlu buluyorum. Çünkü Milli Eğitim Bakanlığında zaman zaman işin muhatabını bulamıyoruz. Böyle bir karışıklık kurumda keşmekeşliğe sebep oluyor. Bu kararnameyle dairelerin, birimlerin sayısı sadeleşti ve azalma yapıldı, görev tanımları yeniden yapıldı. Tabi kanun hükmündeki kararnamede eksiklikler, unutulan bazı hususlar var. Bunları büyük ihtimalle bir rapor halinde Sayın Bakan’a ulaştıracağız ve düzeltilmesini isteyeceğiz.
2 konu var burada dikkatimizi çeken; 

      1. Özür gurubu tayinlerinin sadece yaz aylarında ve yılda bir kez yapılacak olması. Bu büyük bir hatadır. Geçenlerde Sayın Bakan ile yaptığım görüşmede bunu dile getirdim. Bütün özür durumları önemli ama bilhassa eş durumu tayinlerinin yarıyıl sonunda mutlaka yapılmasının gerektiğini ifade ettim. İnsanlar bir bekleyiş içerisindeydi ve bu teşkilat kanunu çıkmadan önce birçok eğitim çalışanı 1. Yarıyıl sonu itibariyle ailem ve eşimle buluşacağım umudu içerisindeydi. Birden bire teşkilat kanunu içerisinde sadece yılda 1 kez yapılır hükmü getirilince tabiri caizse bu arkadaşlarımız ters köşeye yatırıldı. Bu son derece üzücü bir durumdur. Tabiî ki bu konu bu şekilde kalmayacak, bu konuyu bu noktada elbette bırakmayacağız. Ama bu yıla münhasır olmak üzere 1. yarıyıl sonunda bu durumda olan öğretmenlerimize tayin verilmesi konusunu Sayın Bakana ifade ettim. Sayın Bakan da bu konuda çok talep geldiğini ve değerlendireceğini ifade etti. Geçenlerde Van’da görev yapan bir genç kızımız ağlayarak aradı, eşi Ordu’da ve 3 yıldır eşinden ve ailesinden ayrı olduğunu ifade etti. Devlete karşı ciddi bir küskünlük içerisinde. 1. yarıyıl sonunda bir beklentisi vardı ve o beklentinin d e hayal olduğunu düşünüyor. Ben ne yapacağım diyor. Sayın Ömer DİNÇER’in bu konuda vicdanlı bir karar vererek eş durumu mağduriyetini 1. yarıyıl sonu itibariyle çözmesini umuyorum. Çünkü bu çok başımızı ağrıtacak. Bu Milli Eğitim Bakanlığının da, Sayın Ömer DİNÇER’in de çok başını ağrıtacak. Biz Türk Eğitim-Sen olarak Türkiye Kamu-Sen olarak bu durumlara asla kayıtsız kalamayız, ailesi parçalanmış bir memurun verimli hizmet üretmesi mümkün değildir. Bu problemin Türkiye de artık tartışılmaması için bir şeyler yapmamız lazım. Sayın Ömer DİNÇER’e buradan istirham ediyorum; bu konuda lütfen ağırlığınızı koyunuz ve bu mağduriyeti gideriniz dedi. Bu konuyu Sayın Bakan, Bakanlık Bürokratlarına gerekli talimatı versin.Sayın Nimet ÇUBUKÇU döne minde defalarca eylem yapmak zorunda kaldık ve birçok konuda da sonuca ulaştık. 

      2. Düzeltilmesi gereken 2. problemde; Müdür atamalarına sözlü sınav getirilmesidir. Bu ülkede sözlü sınav olmaz. Siz sözlü sınavla müdür atayamazsınız. Çünkü neredeyse Türkiye deki her ilde yandaş koruma anlayışı mevcut. Bir takım insanların beyinlerinde bu hastalıklı anlayış olduğu sürece, siz sözlü sınavla öğretmen, müdür almak gibi vesaire işlemleri yapamazsınız. Sayın Hayati YAZICI tarafından Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’nda böyle bir uygulama başlatıldı. KPSS’den 70 ve üzeri alanlar çağırılacak ve bu kişiler arasından sözlü sınav yapılarak eleman alınacak. Böyle bir anlayış olur mu? Niye KPSS yapıyorsunuz o zaman? Sözlü s� �nav yapmak art niyetli olduğunuzu gösterir. Benzeri anlayışlar diğer kuruluşlarda da var. Bunların mutlaka düzeltilmesi lazım. Biz Türkiye Kamu-Sen olarak Gümrük ve Ticaret Bakanlığının çıkartmış olduğu bu yönetmeliğe dava açacağımızı duyurduk. Buna asla müsaade etmeyeceğiz.


MÜDÜR YARDIMCILARI VE MÜDÜR BAŞYARDIMCILARI’NIN ROTASYONUNA TEPKİ


      Tüm ülkede Müdür Yardımcıları ve Müdür Başyardımcılarına rotasyon uygulaması başlatıldı. Bu konuyu dünkü telefon görüşmemde Sayın Ömer DİNÇER’e izah ettim. Yeni çıkan yasada kanun hükmünde kararnamenin 37/7 bölümünde il, ilçe ve okul müdürlerine rotasyon uygulamasıyla ilgili bir düzenleme yapılmış. Kanun yapıcıları Müdür yardımcılarına, şube müdürlerine, öğretmenlere ve diğer kişilere bu rotasyon uygulamasının yapılmasını isteseydi 1602 sayılı kanun hükmünde kararnamede yer verirdi. Çünkü 652 sayılı kanun hükmünde kararnamenin ilgili bölümü olan 37. maddesinde öğretmenlerin yer değiştirmesi tanımlanıyor. 3 yıl bölge hizmetinden bahsediliyor. Eğer kanun yapıcı müdür yardımcıların ı rotasyon da önemseseydi mutlaka orda bahsederdi. Orda sadece il, ilçe birimlerinin ve okul müdürlerinin rotasyonundan bahsetmiş. O halde siz kafanıza göre kanun hükmünde kararnamede olmayan, teşkilat kanununda olmayan bu hususa göre, müdür yardımcılarını dağıtamazsınız. 

      Rotasyon konusunda çıkan haberlerin yorumlarını okuyorum. Daha önce teşkilat kanununda rotasyon var mıydı? Diye soruluyor. Önceki teşkilat kanununda rotasyon yoktu. Ama bu kanunda rotasyonun kime uygulanacağı yazılıyor. Eğer siz kanunda olmayan bir uygulamayı yüreğinize sindiriyorsanız, ahlaki buluyorsanız, kendinizi ilkeli adam olup olmama noktasında değerlendirmek zorundasınız. Bir sendikanın bir husustaki mücadelesini sulandırmaya çalışan insanlar görüyorum. Türkiye de kanunda olmayan bir şeyi kimse uygulayamaz. Bu ü lkede yargı var. Bu ülkede hukuk varsa kanunda olmayan bir uygulamayı müdür yardımcılarına, müdür başyardımcılarına kimsenin uygulama hakkı yoktur. 

      Yaklaşık 30,000 ile 40,000 bin arasında rotasyona tabi müdür yardımcısı ve müdür baş yardımcısı var 30,000-40,000 kişiden bahsediyoruz bunların tamamının şuanda yerleri değiştiriliyor, Kanuna uygun değil. İnanıyorum ki otuz kırkbin müdür ve müdür başyardımcısından en az yarısı beklide üçte ikisi dava açacaklar. Kanun hükmüne dayalı kanunlar olduğu için bu davaları kazanma ihtimali çok güçlü. Avukatlarımız açılan davaları duruşmalı olarak açtığında devlet avukatlara tam 1150 tl avukatlık vekalet ücreti verecek. 30bin dava açılsa 1150tl dediğiniz zaman kaç para çıkar bil miyorum, Yani devlet bu kadar zarar edecek. Şimdi ben bunu Sayın bakana iki kere anlattım. Sayın müsteşarımız Emin ZARARSIZ beye telefonda izah ettim. Genel müdürümüz Necmettin YALÇIN’a, müsteşar ve yardımcılarına ve hukuk müşavirlerine izah ettim, Esasında bir çoğu benim düşündüğüm gibi düşünüyor. Yani bunun yanlış olduğunu ifade ediyorlar. Ama bunda gereken yapılmıyor. Neden biliyor musunuz bunu da burda izah edeyim bütün kamuoyu dinlesin, bazı illerde bu uygulama yapılmış, müdür yarcılarına görev yeri değişikliği tebliğ edilmiş. Benim hesaplarıma göre 10-12 ilde bu işlemler başlamış eğer biz ikaz ettiğimizde bu durdurulsaydı muhtemelen bu illerde de tebliğ işleri yapılmayacaktı. Yaklaşık 70 ilde henüz bir şey sonuçlanmadı yapılmadı yani zararın neresinden dönülürse kârd� �r. Sayın Milli Eğitim Bakanımız Ömer DİNÇER bu kaos anlamına gelebilecek sonuçları itibariyle uygulamayı mutlaka durdurması lazım. Bu konunun bir değerlendirmesi yapılacağını ifade etti inşallah bir değerlendirme yapılır.Bizim burada arzumuz devletin zarara girmesi falan değil. Birde şunu düşünmemiz lazım haksızlığa uğrayan bir kişi bile olsa siz doğruyu söylemek durumundasınız. Müdür yardımcılarıyla ilgili eğer bir rotasyon illa gerekiyorsa ki ben müdür yardımcılığı ile ilgili rotasyonu doğru bulmuyorum. Okul müdürleri olabilir ama müdür yardımcıları doğrudan doğruya okulla ilgili doğrudan karar veren kişiler değillerdir ki müdür yardımcıları, müdürlerin verdiği talimatları yapan insanlardır. Bunların yerini değiştirmenin Türk Milli Eğitimine ne fayda sağlayacağını düşünemiyorum. 

       Birde bazı okullarda görev yapan müdür yardımcıları merkez okullara gitmek için fırsat olarak değerlendiriyorlar. Yazık böyle bir düşünce, böyle bir anlayış olamaz. Ben Milli Eğitim Bakanlığını derhal göreve davet ediyorum. Sayın bakanımızın burada bir feraset göstermesi ve bu işi önlemesi gerektiğini ifade ediyorum. Çünkü 2-2,5 aylık bir Bakan olarak Sayın Ömer DİNÇER’i buradan eleştirmek istemiyorum. Sayın Bakana bir yanlış yaptırılıyor. Kim yaptırıyor bu yanlışı bilmiyorum. Sayın Bakan bile bile lades demesin, binlerce davayla Milli Eğitim Bakanlığı’nı karşı karşıya bırakmasın. Milli Eğitim Bakanlığı bu kör inattan vazgeçsin.
 

AİLE BÜTÜNLÜĞÜ BOZULMASIN, 400 BİN ÖĞRETMEN MAĞDUR EDİLMESİN.


      Sayın Bakanın özür dilemesi takdir edilecek bir davranış; biz bu nezaketi, inceliği Sayın ÇELİK’ten ve ÇUBUKÇU’dan görmedik. Yani Sayın Bakan’ın özür dilemesi önemli bir gelişmedir. Neden önemli gelişmedir diyorum demek ki bundan sonra hata olduğunda özür dileyecek bir Bakan Ömer DİNÇER. 

      Ama Sayın bakanın özür dilemesi problemi ortadan kaldırmıyor. Yani problem ortada duruyor. Bakan özür diledi tamam özrü kabul ettik. Nimet ÇUBUKÇU’nun yaptığı bir hatanın özrü Sayın Ömer DİNÇER’e nasip oldu. Fakat problemin de ortadan kaldırılması lazım. 55 Bin atama sözü verildi. 

      Ataması yapılmayan evlatlarımızın yerine kendimizi koyalım; Sayın Başb akan da ÇUBUKÇU’nun sözünü teyit etmişti. Yani 55 Bin sözü sadece ÇUBUKÇU’nun sözü değil Sayın Başbakanında sözüdür. Nihayetin de başbakan da teyit etti, doğruladı. Bu söz mutlaka yerine gelmeli. Bu söz aynı zamanda Başbakanın da sözüdür. Sadece özür dilemekle ataması yapılmayan evlatlarımızın problemini çözmüş olamayız, bunu çözmemiz lazım. Atama politikasında problem var. Bu atama politikası düzelirse problemleri çözülür zaman içerisinde. Türkiye’de öğretmene ihtiyaç var. Türkiye’de birçok proje yapılabilir; Örneğin etüt merkezleri branş öğretmenlere göre açılabilir, eğitim öğretim süreci okul süresiyle ya da okul civarıyla sınırlı değildir. Etüt öğretmenliği ko nusunun Türkiye’de önemli hale geldiğini düşünüyorum. 

      Türkiye’de aile hekimliği gibi sistem getirilmeli, etüt öğretmenliği şeklinde. Diyeceksin ki etüt öğretmenine, okuldan sonra bu öğrenci sana ait, derslerinin takibini yap. Sayın Bakan diyor ki 150 Bin öğretmene ihtiyacımız var. Hayır efendim, eğer bu etüt öğretmenliği istihdamı sağlanırsa çok daha fazlasına ihtiyacımız var. Türkiye’yi Avrupa Birliği ortalamasıyla karşılaştırdığımızda, öğretmen başına düşen öğrenci sayısıyla değerlendirdiğimizde Türkiye’de şu an 400 bin öğretmene ihtiyaç var. İddia ediyorum, bunu oturup hesaplasınlar. Portekiz’le öğretmen başına düşen öğrenci sayısını ve Türkiye’de öğretmen başına düşen öğrenci sayısın ı hesaplasınlar. Türkiye öğretmen istihdam problemini çözebilir. Başbakan kulağını tıkamış hiçbir mevzu ile ilgilenmiyor. Sayın Başbakan Somali’deki açları düşünüyor ne kadar güzel seviniyorum, elbet düşüneceğiz. Bütün dünyadaki açları düşünelim. Elhamdülillah Müslümanız, elbette düşüneceğiz. Yardım da edeceğiz. Fakat ülke gerçeklerini de görmemiz gerek. Atanamayan gençlerimiz var. Üniversite mezunu işsizlerimiz var. Eğitim Fakültesi mezunlarından bahsediyoruz, babasının vereceği cep harçlığına muhtaç. 30 Yaşına gelmiş insanlardan bahsediyoruz. Somali’deki insan kadar bunun değeri yok mu? 

      Türkiye’de bütçe var. Türkiye’nin dünyanın 16.büyük ekonomisi olduğunu sık sık ifade ederler. Türkiye, dünyanın 16.büyük ekonomisine sahip ise, mesele bu bütçeyi kullanmaktaki irademizi ortaya koymakta. Nerede kullanacağız bu bütçeyi? Eğitim öğretim davasına eğer inanıyorsak yani bir milleti adam edecek tek yolun eğitim olduğuna inanıyorsak eğitime samimiyetle yatırım yapacağız. Problemleri çözeriz ben inanıyorum. Çocuklarımızın en önemli hakkı olan okuma hakkı konusunda tedbirler alınmaması, bütçenin bu bağlamda değerlendirilmemesi ve dizayn edilmemesi kabul edilemez. Bu aynı zamanda sosyal bir yaradır. Ataması yapılmayan 350 bin gencimizi sokağa atmış oluyoruz. 

      Ben Sayın Bakan ile bu konuyu yüz yüze görüşmelerimizde de ifade ettim. Sayın Bakana 11bin atamayla bu problemin çözülemeyeceğini söyledim. 150bin açık var açıklam ası Sayın DİNÇER’e ait bir açıklamadır. Sayın Bakan bundan fazla bir değerlendirme yapmadı. Bakan Kpss sınavıyla ilgili bir değerlendirme yaptı. 

      Öğretmen alımında Kpss sınav sonuçları %40 etkili olsun ara sınav ortalamasını alalım öğretmen atamalarını bu şekilde yapalım dedi. Yapalım da mesele sınavın şeklinden çok kontenjan miktarının artırılmasıdır. Bakın bir de yaş grubu meselesi var. 40 Yaşın üzerindekilerin ataması yapılmıyor. Böyle bir anlayış olamaz. Beşikten mezara kadar oku diyen dinin mensubu olacaksınız, böyle bir kültürün mensubu olacaksınız öğretmene de 40 yaş sınırı koyacaksınız. Bu eziyetten de milletimizi çocuklarımızı kurtarmamız şart. 

      Ücretli öğretmenlik konusuna da değinen Genel Başkan İsmail KONCUK; Ataması yapılmayan birçok öğretmen varken ben bunu doğru bulmuyorum. Düşünmeliyiz, projeler ortaya koymalıyız, problemlerimizi masaya yatırmalıyız. Sayın Bakana tavsiyem en kısa zamanda bir öğretmen istihdam politikası oluşturması. Taraflarla oturup aklı başında ve geri dönülemez bir istihdam projesi ortaya koymalıdır. Kangren haline gelen bir meseleyle karşı karşıyayız. Bizim güzel bir atasözümüz var, “yarım hoca dinden yarım doktor candan eder” diye. Yarım öğretmen bir milleti bitirir, yok eder. Öğretmen formasyonu kazanmamış insanlarla biz eğitim öğretimde bir yere varamayız. Biz hala bölgeler arasındaki eğitim kalitesinden ve eğitim farklılığından bahsediyoruz. Eğitim hizmetini ücretli öğretmenlerle yaptığımız sürece bu farklılık elbet olacaktır. Formasyon almamış insanlarla bu işleri yürütürsek elbette eğitimde kalite farklılığı ortaya çıkacaktır. Yıllardır haykırıyoruz bölgeler arasındaki kalite farkını çözün diye. Çözüm öğretmeni kadrolu olarak atamaktır. Bunun çözümünü kutuplarda aramaya gerek yok. Çözüm belli. Ücretli öğretmenlik olmamalı. Devlet elini cebine atacak. Devlet yola yaptığı kadar insana da yatırım yapacak. 44 bin atama yetersiz. 2012 yılına kadar 100 bin öğretmen atamasını biz yapabilmeliyiz. Devletimiz 100 bin atama yapabilecek güçtedir. Mesele bu iradeyi ortaya koyabilecek siyasi kararlılıktır. 

      Ataması yapılmayan öğretmenleri bu ülkenin namus davası olarak görüyorum. Sadece ataması yapılmayan öğretmenler değil şu anda işsiz gezen binlerce üniversite mezunu hepimizin namus davasıdır. Bunlar bizim evladımız. Bu olay Sayın Başbakanın da namus davasıdır. Elimizdeki bütçeyi insana yatırım olarak değerlendireceğiz. Tek yolumuz bu.




Güncelleme Tarihi: 25 Eylül 2011, 00:00
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER