ACI VE ÖFKE

Aziz milletimiz iki gün içerisinde, 34 şehit verdi. Bunu yazarken klavyenin tuşlarına elim hiç de kolay gitmiyor. 34 ailenin ocağına ateş düştü!

ACI VE ÖFKE
Aslında tüm milletin göğsüne bir kor kondu. Haberlerde 34 şehit, 74 milyon yaralı diyordu bir vatandaş. Herhalde en doğru izah bu olsa gerek! Bu öyle bir ateş ki düştüğü yeri dağlıyor. Anlatılmaz ve tarif edilmez bir acı… Yutkunuyorsun, yutkunamıyorsun. Nefesinin kesildiğini hissediyorsun, boğazına bir şey düğümleniyor. Konuşmak, bağırmak istiyorsun sesin çıkmıyor. Bir tarafın kırık gibi… Bir tarafın ağrıyor ama bilemiyorsun. Kafan allak bullak oluyor. Sadece bu azap ne zaman bitecek diyorsun. Aslında bitmiyor. 34 eve ateş düştü. Çoluk, çocuk, ana babanın yüreği dağlandı. Bu acıları yaşatanlarla aynı soydan mıyız? Yani insan mı bunlar! Bence değil! Bir karışıklık olmalı bir yerlerde… Vicdan,  Allah korkusu, ahlak hiçbir şey yok bunlarda… Bu hasletlerden biri olsa kalleşçe, haince, kahpece bir insanın canına kıyabilirler miydi?

Hepimiz anneyiz, babayız, aileyiz. Ve iki gündür ailemizin fertlerinden 34 can gitti. Nasıl dayanacak, buna yürek. İtidal,  birlik, beraberlik, kardeşlik, huzur gibi söylemler güzel ama canım yanarken, içim kan ağlarken, bu kelimelerin kifayeti kalmıyor. Artık bedenime,  duygularım hâkim oluyor. İyi şeyler düşünemiyorum. Acı tüm vücudumu sararak, öfkeye teslim oluyorum. Bir yanım değil her yanım acıyor ve benim canımı yakanların canı yansın istiyorum. Benim yüreğim dağlanıyorsa, beni bu duruma gark edenlerinde yüreği dağlansın. Bunun adı intikam değil. Bunun adı adalet. Adaletin sağlanmadığı yerde huzur olur mu?  Güven olur mu? Herkesin yaptığı yanına kar kalmamalı.

Bütün bu terör eylemleri demokratik hak kazanmak için mi yapılıyor. Hangi haklar. Benim Mehmet’im gitti… Kimi karakolda uyurken canından oldu. Nöbette canından oldu. Yolda kamyonet ile giderken canından oldu.  Kan üzerinden demokrasi mi gelecek. Bu kadar bedduanın ardından hangi demokrasi talebiniz gerçekleşecek. Benim Mehmet’ im gittikten sonra alın başınıza çalın demokrasinizi. Bana sordunuz mu demokrasiyi,  kardeşliği, birlikte yaşamayı.  Ben istemiyorum bunları. Ben Mehmet’imi istiyorum. Anlıyor musunuz? Ben kardeşlik, barış söylemleri arkasına sığınan hainler ile birlikte yaşamak istemiyorum. Ben kısacık yaşamımda artık ihaneti görmek istemiyorum. Ben Mehmet’imi istiyorum.  Getirebilir misiniz 34 canı! Siz onu söyleyin bana. Kürsülerden kuru nutuklar atmayın. Bağrımdaki yaraya tuz basmayın.

Bugün ateşin düştüğü evlerin ışıkları sabaha kadar yanacak. Aslında sabaha kadar falan değil, anaların, bacıların, kadınların, erkeklerin uykuları artık hep kaçacak. Bundan sonra evlatlarını, kocalarını, kardeşlerini rüyalarında görecekler. Belki geceleri soğuk terler döküp uykuları bölünecek… Hülyalarına eşleri, çocukları ve kardeşleri girecek. Ya şehit anaları, bundan sonra evlatları akıllarına geldikçe o kocaman yürekleri dağlanacak. Susacaklar. Yutkunacaklar. Yaşayacaklar ama nasıl…

Şehit haberlerini duyunca tüm bunlar aklımdan geçti ve Üstadın Destan şiirini düşündüm. Her toplumsal olayda bu şiiri hatırlarım.  Sanki dün yazılmış gibi…

Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak!
Haykırsam, kollarımı makas gibi açarak:
Durun, durun, bir dünya iniyor tepemizden,
Çatırtılar geliyor karanlık kubbemizden,
Çekiyor tebeşirle yekûn hattını âfet;
Alevler içinde ev, üst katında ziyafet!
Durum diye bir lâf var, buyrunuz size durum;
Bu toprak çirkef oldu, bu gökyüzü bodurum!
Bir şey koptu benden, şey, her şeyi tutan bir şey,
 

Artık yeter demek,  dilimize pelesenk oldu. Yüce milletimize bunları yaşatanlardan misli ile hesap sorulmalı…. Sorulmalı ki şehitlerimiz rahat uyusun!

 

Hepimizin başı sağ olsun…




Güncelleme Tarihi: 20 Ekim 2011, 00:00
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER