DEVLET VE TERÖRİZM

DEVLET VE TERÖRİZM
DEVLET VE TERÖRİZM
 
 Dünyanın bütününde aynı sahneler yaşanıyor, insanlar kitleler halinde sokaklarda.
Dünya genelindeki bu kitlesel hareketlerin kaynağı ise hükümetlerin icraatları.
Demokrasi adı altında küresel güçlerin etkisi ve isteği ile iktidar olan küresel işbirlikçiler ve iktidarın nimetlerinden nemalanan gruplar dışında mutlu ve ekonomik anlamda güçlü olmayan diğer insanlar, ötekileştirildikleri, dışlandıkları, yalnızlaştırıldıkları, susturuldukları ve sindirildikleri hissine kapılarak buldukları fırsatlarda sokaklara çıkmayı ve bağırmayı tek çare olarak görmektedirler.
Bu sokak hareketleri de iktidarlar tarafından saltanatlarına karşı büyük tehdit olarak algılanmakta ve bu hareketlere karşı son derece sert müdahaleler gerçekleştirmelerine neden olmaktadır.
Kitaplardaki demokrasi gerçekten kağıt üzerinde kalmakta, iktidar sahipleri ele geçirdikleri koltukları her ne pahasına olursa olsun bırakmak istememekte, halkın sesine kulak tıkamakta, gerektiğinde halktan aldığı yetki ve güçle halka karşı acımasızca davranmakta ve sizin için en iyiyi ben bilirim, sizin adınıza en iyi kararları ben veririm, beni siz seçtiniz ve hey şeyi yapmaya muktedirim demektedirler.
Siyasi aktörlerde ve özellikle de iktidar sahibi siyasilerde çok tehlikeli olabilen “Tanrı Kompleksi” ne yakalanan liderlerin içinde bulunduğu daha doğrusu üstünde olduğunu düşündüğü toplumları felaketlere götürmeleri tarihsel olaylara bakıldığında hiç de zor olmamaktadır.
Tarih demişken, bu tip liderlerin dayanakları ya ırk yada din temelinde gerçekleşmekte ve bu iki olgu sıklıkla geçmişle ve gelenekle yoğrulmaktadır.
Bunun nedenleri arasında ilk sırayı ise bu lider profilinin geride ve gelenekselde takılıp kalması yatmaktadır.
Tarihin her döneminde iş yapan gelenekselci yaklaşımlar ve söylemler bu liderlerin arkasında çıkarcılarla birleşip büyük kitleler oluşturabilmekte ve onlara haklı oldukları hissini pompalamaktadır.
Bu tip rejimlerde iktidar kendi olmazsa üstünde bulundu toplumun yok olacağı düşüncesinden yola çıkarak her ne pahasına olursa olsun iktidarın tek sahibi olabilmek için kendine düşman bir kitle yaratarak etrafındaki topluluklar üzerinde düşman algısı yaratma ve kendi etrafında kemikleşmelerini sağlamak için zaman içinde diktatörlüğe kaymaktadır.
İktidarların gözünde düşman olarak algılanan karşıt guruplarsa sokaklarda hükümetlere karşı eylemlere girişmekte ve kontrolsüzce davranmaktadırlar. Bu süreçte en büyük tehlike ise olanca hızıyla süren bu eylem ve direnişlere hükümetin dokunuşlarıdır. Futbolda hızla koşan bir oyuncuya rakip oyuncunun sadece dokunması koşan oyuncunun dengesini kaybedip nasıl kontrolsüzce taklalar atmasına sebep oluyorsa, sokaklardaki kalabalıklara hükümetlerin en ufak yanlış hareketleri direnen halkların dengesini bozabilmekte ve olayların rayından çıkarak istenmeyen yerlere gitmesine sebep olabilmektedir.
Dünya genelinde en ileri demokrasilerde bile görülebilecek bu tip olaylar sadece istikrarlı bir  devlet yapısı sayesinde atlatılabilecekken bizim gibi ülkelerde hükümetlerin bütün gücü ellerinde bulundurabilmek adına hükümete gelir gelmez ilk icraatları, değişmemesi gereken ve uluslar arası ilişkiler anlamında sürekliliği esas olan “devlet görüşü” de diyebileceğimiz yapının ele geçirilmesi ve değiştirilmesi olmaktadır.
Bu yüzden bu coğrafya insanının genlerinde kodlanması henüz gerçekleşmemiş olan demokrasi sürekli yara almakta ve ilerlemekte zorlanmaktadır.
 
Bütün dünyada demokrasiye olan inanç küresel güçler yüzünden her geçen gün azalmakta ve yürütülen politikalar insanları sokaklara dökmekle kalmayıp hükümetler nezdinde anarşist ve terörist  kelimelerine yeni anlamlar yüklenmekte ve işe geldiği gibi yorumlanmaktadır. Anarşist her türlü otoriteye karşı iken, terörist ise istediğine her türlü şiddeti kullanarak ulaşmaya çalışandır diyorsa sözlük bir durum tespiti yapmadan geçmek uygun olmayacaktır.
Sokaktaki insan, üzerinde otorite kurmaya çalışanlara karşı sesini yükseltirken, onları susturabilmek için her türlü şiddeti kullanan da hükümetlerdir.
Bu coğrafyadaki bizim gibi ülkelerde bizler birbirimizle uğraşırken, ileri toplumlarda insanlar gelecek yüzyıllarda neler olabileceği, teknolojinin nerelere gidebileceği, artan dünya nüfusundan dolayı açlıkla nasıl mücadele edilebileceği, doğal felaketlerle nasıl başa çıkılabileceği gibi konularda kafa yormaktadırlar. Gerçi biz bu konularla ilgili çözümlerimiz olduğu için mesela, gelecek yüzyıllar bizimdir çünkü bizler onyedi tane devlet kurmuş bir milletizdir. Teknoloji paramız olduğu için nereye giderse gitsin önce biz alır kullanırız. Nüfus artışı bizi bağlamaz kumanya kolisi ile ortada aç falan kalmaz. Doğal felaket ise Allah’ tan gelmiştir takdir-i ilahidir sual olunmaz.
Bilim kurgu filmlerde dünyanın geleceği az çok görülmekle beraber insanlar asla görmek istemezler. Senaryolarda genelde dünya yakılıp yıkılmış yada felaketlerle yok olmuştur. Dünya küresel anlamda kişi yada kişilerce yönetilmekte, belli bölgelerde korunan alanlar yaratılmış içeridekiler otoriteye boyun eğmiş sanal bir dünyada yaşamakta ve verildiği kadarı ile nimetlerden faydalanmakta, dışarıdakiler ise otoriteye başkaldırmış, anarşist ilan edilmiş ve yok edilmek istenmektedir. Ama hepsinin finali aynıdır; anarşistler kazanır.  Çünkü adil olmayan bütün yönetimler er yada geç yok olmaya mahkumdur.
Bu arada dikkat ederseniz biz hiç bilim kurgu filmi yapamayız, çünkü geçmişimizle övünmekten ve uğraşmaktan vakit bulamayız belki de gerek duymayız günübirlik çıkarlarımızla yaşadığımız için…
 
18 Haziran 2013
MEHMET ÇAKIR
MİSAFİR YAZAR
Güncelleme Tarihi: 21 Haziran 2013, 00:00
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER