'DİN MÜLKÜ DENİZ…'

'DİN MÜLKÜ DENİZ…'
“Caprice Gold Termal” yaptıran zat, vaatleri boş çıkıp da alacaklıları kapıya dayanınca-jet çözümle- ne demişti hatırlayalım;
 
“Malezya firmasıyla anlaştık. Çatısını Kubbet-üs Sahranın çıkma saçlarıyla kaplatacağım. Öylesi bir mülke sahip olacaksınız”.Defalarca kanmışlardı bu halk. Yine kandılar. Ahrete de faydası olacak sandılar.  Kandıran servetine servet kattı. Yolunu bulup kendini dışarı attı.  
 
İtibarlı devlet olmanın nişanesi, diye A.O.Ç’un ortasına kondurulan “kâşanenin” dudak uçurtan maliyeti dile düşünce ne dendi;
        “İçinde cami de olacak.
                  Halka da açık olacak”
 
Uluslararası boyut kazanınca da Türk dediğinde neredeyse ağzını çalkalayacak olanlar “Orası Türk Milletinin Sarayı” demek durumunda kaldılar bu kez. Millet tatmin oldu mu onu henüz bilmesek de, bir bildiğimiz var ki o da “saray saltanatının” sürdüğü.
 
Bizde radyo frekanslarının çoğu cemaatlere, tarikatlara tahsisli. Bir de dini ticaret aracı görenler var. O paralelde yayın yapanlar.  Sabah aracıma binince radyonun düğmesine dokunuyorum.  Dua nasıl yapılır, hangi cümle ile o anlatılıyor. “Ayn” çatlatıyor ses tellerinin her zerresi “riyakârım” diye bağıran zat. Zemzemle güçlendirilmiş kraker tanıtımı geliyor ardından.  Zemzemle ilgili hadislerle de güçlendiriliyor tabi.     Peygambere “tezgâhtarlık” yaptırılıyor alenen.
 
Adam seccade satıcısı. Adını koymuş “Mescid-i Haram” seccadeleri. Bekliyoruz yüzük satıcıları ne zaman “Hacer-ül Esved” markasını kullanacaklar bakalım.
 
Makamı, parayı bulunca âleme tepeden bakmak âdeti Körfezden yayılmıştır İslam âlemine.  Kendilerine birkaç petrol kuyusunun bekçiliği emanet edilen bu şeyh efendiler “Burç el-Arap”larla övündüler evvela. Mekke’ye Kâbe kıyısına taşındı oradan.  “Zemzem Tower” dediler adına burçlarının. Zemzemle yıkanmışa döndüler tabi bununla. O ki  “Arap’tandır. Ne geldiyse haktandır” Yatay hal aldı bize gelene kadar  “Saraya” dönüşüverdi. “Yatık döner” gibi.     “Devlet malı deniz” diyerek o tarafı bitirenler “Dinin mülkü deniz”  onu değerlendiriyorlar şimdi.
 
“İkram”,  “Bereket”, “Kâbe”, “Sebil” “Bedir”, “Mesaj”, “Berat”isimli TV’ler.  Bu paralelde radyolar...
 
 “Helal”,“Tesettür”,“Ensar”,“Hicret”,“Tekbir” v.b. isimleri konmuş bu paralelde iş yerleri. Allah var, kârlı iş.  Eldekini paraya, paraları gemiye, gemileri filoya… Sorsan Nuh (A.S) sünneti diyecekler ona da..  Binebileceği gemisi bulunsun Müslüman’ın. Ahir zaman alametleri var. Helak olmasın, onun için...  Öyle olmasa ne hem?  Hz Peygamber de ticaret yapıyordu. Uluslararası ticaret yapıyordu hem.  “Rızkın onda dokuzu ticaret” diyen o. Sünnete uygun yani her şey.
 
Tevafuktur; Yazımı kaleme alırken bir haber;      “Alacaklılarından jet hızıyla kaçtı. Caprisi yeğenine devretti” Ne diyelim?  Her yiyenin bir yeğeni olacaktır illa.
 
“Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin, Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!”
 
Yiyen sütünün hükmünü işliyor diyelim; Ya  yedirenler..!.
 
 “Müslüman iki kere aldanmazdı”hani?   “Zemzem tower’larda”, “Kubbe-tü Sahranın” saçlarıyla kaplı “termallerde”  yıkanmak da sizi kurtarmaz.
 
Dinin ticaret aracı olmasına alet olduğunuz için.
 
Hz Peygamberi adamların malının, siyasetinin reklamında oynatmasına göz yumduğunuz için. Ona müsaade ittiğiniz için.   Bu vebal sizin…
 
Unutmayın.
 
Osman ERENALP

anamursedir.com
Güncelleme Tarihi: 21 Aralık 2014, 00:00
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER