İSLÂM HUKUKUNDA KADININ HUKUKİ DURUMU

İSLÂM HUKUKUNDA KADININ HUKUKİ DURUMU
I- KADIN AİLE HAYATININ TEMEL TAŞIDIR

Tarih boyunca insanlık, kadın-erkek ilişkilerinin düzen¬lenmesinde, ifrat ve tefritlerden kurtulamamıştır. Bir taraftan "anne"lik vasfıyla insan varlığına sebep olan, "eş" sıfatıyla dünya hayatının iniş ve çıkışlarında erkeğe yol arkadaşlığı ya¬pan kadın; uzun zamanlar bir hizmetçi ve köle seviyesine düş¬müş, âdi bir eşy...a gibi alınıp satılmış, mülkiyet ve miras gibi temel hak ve hürriyetlerinden mahrum bırakılmıştır. Diğer ta¬raftan da aynı kadın, liyakatinin çok üstünde büyütülüp gök-lere çıkarılmış, neredeyse mukaddes bir varlık gözüyle bakılır olmuştur.

İster bir köle gibi kabul edilsin, isterse tapılacak bir tanrı¬ça seviyesine çıkarılsın-kadının aile hayatının temel taşı ol¬duğu, bütün insanlık tarihi boyunca inkâr edilememiştir. Za¬ten insanın yaratılışı da bu hükmü doğrulamaktadır. Gerçek¬ten, insanın bu dünyada en fazla muhtaç olduğu şey, kalbi¬ne mukabil bir kalbin bulunmasıdır. İnsanlar böyle bir kalbi elde etmeli ki karşılıklı olarak sevgilerini, şevklerini ve keder¬lerini mübadele edebilsinler; lezzet ve sevinçlerde ortak ol¬sunlar; gam ve kederli şeylerde de yekdiğerine yardım et¬sinler. İşte bu mukabil kalp, kalplerin en letâfetlisi ve en şef¬katlisi olan kadın kalbidir. Bu manayı sezinleyen J.J. Rou¬seau "kadınlar dünyanın en güzel nısfıdır (yarısıdır)?" demiştir.

Gerçekten insanın sığınağı, bir çeşit cenneti ve küçük bir dünyası aile hayatıdır. Herkesin hanesi küçük bir dünyası¬dır. Aile hayatının mutluluğu ve hayatı ise, karı kocanın bir¬birine karşılıklı olarak, samimi, ciddi ve fedakârâne hürmet ve merhamet etmesi ile olabilir.

Bu böyle olmakla beraber, insan oğlunun en fazla dengesiz hareket ettiği, ifrat ve tefrit¬lere saptığı konuların başında kadın konusu gelmektedir. İn¬sanlık tarihinde kadın, bazen köle, bazen pazardaki mal, ba¬zen tapılması gereken bir tanrıça, bazan da yerli yerinde de¬ğeri olan cemiyetin bir parçası olarak görüldüğünü müşahe¬de etmekteyiz.

II) İSLÂMİYET'TE KADININ HUKUKÎ DURUMU

İslâmiyet bin senedir Türklerin dini olmakla kalmamış, bin yıllık tarihimiz boyunca, biz Türklerin, sosyal, ekonomik, ferdi, ailevi hayatımızda da etkili olmuştur. İslâm'ı kabuI eden bir Türk her şeye İslâm'ın gözüyle bakmaya, onun değer öl¬çüsüyle her şeyi değerlendirmeye başlamıştır. Osmanlı tari¬hini tetkik edenlerin kulaklarına ve gözlerine en fazla gelen ve çarpan kelime "Şer-i Şerife muvafık" deyimi olsa gerek¬tir. Şer-i Şerif İslâm Hukuku demektir.

Öyleyse İslâm Hu¬kukunda kadının hukuki durumunu işlemekle, aynı zaman¬da Osmanlı Devleti'ndeki durumunu da işlemiş olacağız. An¬cak uygulamadaki bazı terslikler sebebiyle, ayrıca kadının Os¬manlıdaki fiili durumuna kısaca atf-ı nazar edeceğiz.

a) Kadının Önem ve Değeri

Denebilir ki kadınlar, İslâm dini ile layık oldukları mevki ve değeri kazanmışlardır. Tarih boyunca özledikleri huzur ve saadete ulaşmışlardır. İslâm hukuku kadın ve erkek müna¬sebetlerinde ifrat ve tefrit uygulamalarını kaldırmış, iki cins arasında tam bir denge ve âhenk kurmuştur.

İslâm'a göre Allah'ın yaratığı olmak bakımından kadınla erkek tamamen birbirine eşittir . Hz. Peygamberin ifadesiyle "Kadın-erkek bütün insanlar, tarak dişleri gibi birbirlerine eşittirler . Kadın ve erkek bir bütünün iki parçasıdır. Birbir-lerini tamamlarlar. Şu âyet bunu çak güzel ifade etmektedir:

"Kadınlar sizin elbiseniz, örtünüz; siz de onların elbisesi, örtüsüsünüz" . Bu ayeti iki şekilde anlamak mümkündür: İki açıdan sizler birbirinizin elbisesi mesabesindesiniz, bir ta¬raftan elbise gibi yekdiğirine sarmalaşırsınız, diğer cihetten de elbisenin ayıpları örtmesi, soğuk ve sıcaktan koruması gibi herbiriniz diğerinin ayıplarını örter, eksikleri tamamlar, biri bi¬risiz olamaz .

O halde erkek mi üstün kadın mı üstün münakaşası bile yersizdir. Yine Kur'ân'ın açıklamasına göre, erkeğin kadın¬da bulunmayan bir takım yaratılıştan meziyet ve üstünlükleri bulunduğu gibi, aynı zamanda kadının da erkekte bulunma¬yan yaratılıştan bazı meziyet ve üstünlükleri mevcuttur. Bu sebeple her ikisi de ayrı ayrı yönlerden birbirine muhtaçtırlar ve bu şekilde erkekle kadın yaratılış itibariyle birbirinden farklı ve karşılıklı üstünlüklere sahiptirler. Aynı noktalarda mukayeseye kalkışmak yanlış sonuçlara götürür .

Yapılacak iş Kur'ân'ın şu düsturunu dinlemektir: "(Özellikle erkeklerle kadınlar arasında yek diğerinizin makamına göz dikerek kıskançlık ve kötü arzular beslemeyiniz, rekabet edip üstünlük taslamayınız) . Allah'ın bazısına diğerinden fazla ola¬rak bahşettiği üstünlükleri temenniye de kalkışmayınız. Er¬kekler çalışma ve emeklerinin karşılığını alacaklar, kadınlar da çalışma ve emeklerinin karşılığını göreceklerdir" .

b) Kadın Lehine Ortadan Kaldırdığı Bazı Âdetler

Yahudi ve Hristiyanların inancı olan kadının la'netli olduğu görüşünü İslâmiyet reddetmiştir. Cahiliye adetlerinden biri olan kız çocuklarının diri diri gömülmesini şiddetle yasaklamıştır . Hz. Peygamber "Hiçbir şeyde uğursuzluk yoktur" buyurarak, kadını uğursuz sayma inancını yok etmiştir . Erkeklere kadınlara karşı büyük bir şefkat, sevgi ve ihtimam göstermelerini emretmiştir. Hatta kadınlar ile il¬gili Kur'ân'da iki sure başlıbaşına mevcuttur . Günümüzde de mevcut olan kız çocuklara karşı duyulan nefret hissini yer¬miş ve Hz.

Peygamber "Hediyede çocuklarınızın arasını eşit tutun eğer ben birini üstün tutacak olsaydım, kızları üstün tutardım" buyurarak, kız çocuklarını övmüştür . Kimin da¬ha fazla hürmete Iayık olduğunu soran bir sahabiye de üç defa "Annen" cevabını verdikten sonra dördüncüye "baban" demişti .

c) Kadına Tanınan Haklar

Şunu hemen belirtelim ki hak ile görev ayrılmaz iki kar¬deştirler. Hak varsa görev de bulunacaktır. Kadının hak ve hürriyetlerini başından beri kabuI eden ve onun aşağı görül¬mesini şiddetle kınayan İslâm Hukuku, kadına bazı haklar tanıdığı gibi bazı görevler de yüklemiştir. Biz bunları zikret¬meden bu mes'elenin özünü teşkil eden ve Hz. Peygambe¬rin 130.000 kişi huzurunda veda haccında irad ettiği hutbe¬sinde yer alan kadınlarla ilgili şu temel kâideyi hatırlatacağız:
“Ey insanlar ve ey eshabım, size kadınlar hakkında ha¬yırlı olmanızı vasiyet ederim. Onlar sizin hayat ortağınızdır. Allah'ın size bir emaneti olan bu kadınlarla aile yuvası kuru¬yorsunuz. Onların sizin üzerinizde hakları ve sizin de onlar üzerinde hakları mevcuttur. Bunlarla iyi geçinmek en önemli borcunuzdur. Ey insanlar; Tebliğ ettiğim bu sözlerimi de iyi anladınız mı?" . Yine bir hadisinde de "Kadınların haklarını yerine getirme hususunda Allah'tan korkunuz. Onların hak ve hürriyetlerine tecâvüz etmekten sakınınız. Zira siz onları, Allah'ın bir emaneti olarak aldınız" .
 
 
Prof. Dr. Ahmed Akgunduz
 
Rector & President
Güncelleme Tarihi: 26 Kasım 2014, 00:00
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER