MİLLİ EĞİTİMDE ' BEL ALTI SAVAŞLARI '

MİLLİ EĞİTİMDE ' BEL ALTI SAVAŞLARI '
Resmin bütününü görebilmek için iki adım geriye çekilmek gerekir. Resmin konusu; Milli Eğitimin, okul müdürlüğünden tutun, her kademesinde yaşanan yönetici atamaları, görevlendirmeleri, görevden almaları velhasıl koltuk mücadeleleridir. Resmin konusu koltuk için bazı sendikaların ikiye bölünmesi ve nereye baktığı, neyi hedeflediği belli olmayanlarca yapılan fütursuzca bel altı vuruşlarıdır.

Resme çok yakından baktığınızda detayda boğulursunuz. Ayrıntılar önemli de olsa bütünü görmede engel teşkil eder. Şimdi yukarıda ifade ettiğimiz bu resme iki adım geri çıkarak bakalım ve bütünü görmeye çalışalım.

Önce 6528 Sayılı Milli eğitim Temel Kanunu ile Bazı kanun ve kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Mecliste kabul edilerek resim çizilmeye başlanır. Bu kanunla dört yılını tamamlamış tüm yöneticilerin ikinci bir yazışma gerekmeksizin yöneticilik görevleri sona ermektedir. Camiada böylece yaklaşık bir yıl sürecek olan tedirginlik ve çalışma azminin kırılması başlar. Kanunu uygulamak için Yönetmelik beklenir ve yönetmelik yayınlanır. Ardından da kılavuz… Yöneticileri görevden alma senaryosu yönetmelikte açıkça yazılmıştır ve yaprak dökümü başlamıştır. Senaryo gereği güya “katılımcılık” esas gibi gösterilecek ama ipler ilçe müdürünün elinde olacaktır. Bunun için de puanlamada oranlar %40 okul bileşenleri % 60 ilçe müdürü ve şube müdürleri olarak öngörülmüştür. Dolayısıyla ilçe müdürünün dediği olacak istediği yöneticiye 75 puan ve üzeri verebilecek istemediğini de 75’in altında bırakıp yöneticiliğine son verebilecektir.  Uygulama da aynen böyle olur. Türkiye’de yaklaşık 8000 okul ve kurum müdürü görevden alınıp öğretmen olarak uzak okullara tayin edilirler. Tüm okulların yöneticilikleri boşalmıştır artık. 75 ve üstü puan verilenler istedikleri eğitim kurumlarının koltuklarını paylaşılar. Paylaşıma katılanların hayalleri gerçekleşmiştir. İkinci aşama da ise yöneticilikleri boş kalan okullara mülakatla müdür görevlendirilmesinin yapılmasıdır. Evlere şenlik soruların yöneltildiği, evlere şenlik, ilahi mülakat komedyası “büyük bir ciddiyetle” kapılarda bekletilerek gerçekleştirilir.

Bu arada pasta küçülmüştür. İyi (!) eğitim kurumlarının talipleri çoğalmış, taliplerin torpilleri yarışır olmuştur. Kişilik zaafları had safhadadır. Yönetici olabilmek ve yönetici kalabilmek için değiştirilmeyen sendika atılmadık takla kalmamıştır. Zamanlaması tam da bu toz duman ortama denk gelen bazı sendikaların genel kurulları işin tuzu biberi olur ve saflar iyiden iyiye netleşir. Artık iç mücadele başlar. Tabii bel altı vuruşları da…  Basında haberler yayınlanmaya başlar. Takip ettiğimiz kadarıyla en son haber; daha önce 75 altı puan verilerek yöneticiliği üzerinden alınan bir müdüre tekrar yüksek puan verilmesi eleştirisidir. Bir diğer haber ise özel bir fotoğrafından yola çıkılarak bir yönetici adayına mülakatta yüksek puan verilmesi eleştirilmektedir. Bunlar öylesine haberleştirilmiştir ki; bahsedilen kişilerin kişisel paylaşım alanlarında (Twitter, Facebook) paylaştıkları resimler ve yazılar kopyalanmak suretiyle bu haberin içeriği oluşturulmuştur. Bir itiraftır aynı zamanda bu haberler. Yani mülakatta istenilene puan verilip istenilmeyene puan verilmeyeceği gerçeğinin bir itirafı bir ön kabulüdür de aslında. Bu arada haberler yapılırken de sanki bazı cevval gazetecilere özenilmiştir. Flaş flaş flaş…

Ancak hedef başkadır. Hedef bel altı vuruşlarıyla bir başka makamı yıpratmaktır. Yani aslında yaşanan bir iç çekişmedir. Ama maalesef işin ucu bu öğretmenlere kadar uzamıştır.

Bu tür pervasızlıklar arttıkça, ben yaparım olur düşüncesi, ben bu cenahın bir numarasıyım anlayışı hâkim oldukça bu kısır çekişmelerin sonu gelmeyecektir. Eğitim sistemimiz ise yöneticileri gibi nereye baktığı nereye gittiği belli olmayacaktır.  Gidişat böyle sürerse bel altı vuruşlarının da niteliğinin gittikçe düşeceğini öngörmemek mümkün değildir. Nereye kadar mı gider? İnanın nitelik dip yapacaktır. Biri diğerinin özel yaşantısını ifşa eder, öteki diğerine paralelci, cemaatçi der, biri kalkar inançsız der, namaz kılmıyor der, ya da yok namazın sünnetini kılmadı, farzını kılmadıya kadar varan yüce dinimizi alet edercesine bir anlayışa sapar diğeri, içki içiyor der diğeri, kanıt fotoğraflar çekilir, ötekini yıpratmak için dedektiflikler başlar, kasetler, tapeler vs. vs. bu işin sonu gelmez.

İstanbul kadıya mülk değildir demiş atalar. Devlet kurumları milletin malıdır. Millet de o kurumların çalışanlarını kendine hizmet etsin diye devlet eliyle yerleştirmiştir. Asıl olan budur. Millete olan görevin yerine getirilmesidir. Kimse kendini put, firavun gibi görmemeli, göstermemelidir. Ayrıca o makamlar da baki görülmemelidir. Nereye baktığı ve neyi gördüğü belli olmayan bir şaşılıkla yürütülen eğitim yöneticiliği ve yönetici seçim stratejisi eğitim sistemimizi doğru bir hedefe götürmeyeceği aşikârdır.

Devlet büyüklerimiz eğitim yöneticiliği meselesini doğru bir bakışla şöyle enine boyuna masaya yatırmalı, milletimize en yararlı olan kararı artık vermelidir. Anayasamızda da ifadesini bulan kamu yönetiminde liyakat esasına, objektif seçim kriterleriyle eğitim yöneticisi seçimi yapılmalıdır. İktidarı ve muhalefetiyle kimsenin memnun ve mutlu olmadığı bu olumsuz gidişat bir son bulmalıdır.

Teoman Yalçın

TurkiyeEgitim.Com
Güncelleme Tarihi: 15 Kasım 2014, 00:00
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER