GENEL BAŞKAN ART'DE ÖZÜR GRUBU TAYİNLERİNİ DİLE GETİRDİ

Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, ART’de yayınlanan Eğitim ve Toplum programına katılarak, gündemdeki konularla ilgili önemli açıklamalarda bulundu.

GENEL BAŞKAN ART'DE ÖZÜR GRUBU TAYİNLERİNİ DİLE GETİRDİ
Hükümet ile konfederasyonlar arasında toplu sözleşme yapılacağını hatırlatan Koncuk şunları kaydetti: “Bir genel toplu sözleşme yapılacak, bu konuda uzlaşma var. Bir de hizmet kolu toplu sözleşmesi yapılacak. Bilindiği gibi 11 hizmet kolu var. Genel toplu sözleşmeyi konfederasyonların yapması lazım. Bizim mutabakata varamadığımız konu, genel toplu sözleşmenin tarafları hangi kamu çalışanının konfederasyonu olacak. Bir konfederasyon ‘en çok üyeye sahip benim, imzayı ben atarım’ diyor. Kamu görevlileri hakem kurulu var. Aynı konfederasyon ‘kamu görevlileri hakem kuruluna da sadece ben itiraz ederim’ diyor. Ben bunu sendikacılığa vurulmuş darbe olarak görüyorum. Bu yaklaşım katılımcılığın ilerlediği günümüzde çok bencilce. Türkiye Kamu-Sen’in 400 bin, KESK’in 232 bin, Memur-Sen’in ise 515 bin üyesi var. Türkiye Kamu-Sen ve KESK’in üye sayısı 632 bin. Bu noktada Memur-Sen benim 400 bin üyem adına imza atmaya çalışırsa, bunu kabul etmemiz mümkün değil. Diyelim ki bu konfederasyon toplu sözleşme masasına tek başına oturdu ve kamu çalışanlarını hükümet karşısında sattı. Diğer iki konfederasyon kamu çalışanlarının satıldığını bile bile hiçbir yaptırımda bulunamayacak. Bunu kabul etmek kamu çalışanlarının geleceğine bıçak saplamak demektir. Biz Türkiye Kamu-Sen olarak üç büyük konfederasyonun imza yetkisinin olduğu bir toplu sözleşme istiyoruz. Hizmet kolu toplu sözleşmeleri de üç büyük konfederasyonun katılımıyla yapılmalı. Her sendikanın kamu görevlileri hakem kuruluna itiraz hakkı olmasını istedik. Eğer uzlaşma arıyorsanız adım atacaksınız. Ne yazık ki en fazla üyeye sahip konfederasyon avantaj sağlamak istiyor. Bu şekilde avantaj sağlayamazsınız. Üç büyük konfederasyonun hükümet karşısında takınacağı tavır daha etkili olur. Hatta konfederasyonlar toplu sözleşmede tekliflerini, taleplerini birleştirirse daha iyi sonuç alır. Ayrıca kamu görevlileri hakem kurulunun da tarafsız olması gerekir. Hakem kurulu, hükümetin emir ve talimatlarıyla hareket ederse kamu çalışanlarına toplu sözleşme hakkı tanımanın hiçbir anlamı olmaz. Hükümet hakem kurulu ile birlikte hareket ederse çifte kavrulmuş toplu sözleşme bile olsa bir anlam taşımaz. Bu günler, hükümetin samimiyet testinden geçtiği günlerdir. Umarım hükümet samimidir. Bunu hep beraber göreceğiz. Herkesin bilmesi gerekir ki, bizim arzu ettiğimiz gibi bir toplu sözleşme kanunu çıkmazsa, diğer konfederasyonları dışlama şeklinde bir eğilim olursa bunun memurlara hiçbir faydası olmaz ve kaos yaşanır. ‘Benim adamım toplu sözleşmede karşıma otursun’ anlayışla yapılan toplu sözleşme kamu çalışanlarının pazarlanmasına yol açar, kamu çalışanları da buna güven duymaz.
 
Yeni anayasa ile ilgili açıklamalarda yapan Koncuk, şunları söyledi: “Bölücü örgütün ana dilde eğitim talebi var. Acaba yeni anayasada ana dilde eğitim talebi yer bulabilecek mi? Yeni anayasada yerelleşme anlamında yeni bir sistem dayatılacak mı? Türklük tanımı birilerini çok rahatsız ediyor. Anayasanın ilk üç maddesine birileri göz dikti. Atatürk milliyetçiliği birilerini rahatsız ediyor. Mevcut anayasada Türkiye Cumhuriyetinin sosyal, hukuk ve laik devlet olduğunun belirtilmesi mi yoksa resmi dilin Türkçe olduğunun belirtilmesi mi birilerini rahatsız ediyor?  Memur-Sen “biz kör, ruhsuz ve dinsiz bir anayasa istiyoruz” diyor. Anayasa tüm dinlere aynı mesafede olmalı, ancak dinsiz bir anayasa ifadesi son derece rahatsız edici. Memur-Sen Başkanı ‘ruhsuz bir anayasa’ diyor. Ne demek ruhsuz anayasa? Hem ruhsuz anayasa isteyeceksin, sonra da değerler eğitiminden, din eğitiminden bahsedeceksin. ‘Kör anayasa istiyoruz’ diyor. Yani bu anayasa milli birlik ve beraberliğimize, ay yıldızlı al bayrağımıza mı kör bakacak? Biz Türkiye Kamu-Sen olarak evrensel değerlerle donanmış ama milli bir anayasa istiyoruz. Yeni anayasa Türkiye’yi gelecek yüzyıllara taşıyacak bir anayasa olmalı. Bölücü çevrelerin talepleriyle değil,  milletin ihtiyaçlarına cevap veren, milletimizi dünyayla yarıştıran ama milletimizi kimliğiyle dünyada yaşatan, var eden bir anayasa istiyoruz. Kim ki bunların dışında bir anayasa istiyor, o Türk milletiyle bir hesap içerisinde olan, beyninin bir tarafında Türk düşmanlığı barındıran insanlardır. Artık insanlar kendine gelsin. Ne adına hareket ettiklerini çıksınlar bu millete izah etsinler. Bu coğrafyada tutunmak kolay iş değildir. Ortadoğu’nun yeniden şekillenmesi sürecinde kendinden emin, ayaklarının üzerinde durabilen milli değerlerine sahip bir nesil o kadar önemli hale geldi ki. Biz elimizle bunu mu kaldıracağız? Ruhsuz, kör, dinsiz anayasa isteyenleri kınıyorum. Türkiye Kamu-Sen bu anlayışla Türk Dayanışma Konseyi ile birlikte Anayasa Çalıştayı başlattı. Bu çalışmalar kitap haline gelecek ve siyasi partilere gönderilecek.
 
Eğitimin sorunlarına da değinen Genel Başkan İsmail Koncuk, yeni çıkarılan Teşkilat Yasasından söz etti. “Teşkilat Yasasının çıkması için keşke TBMM’nin açılması beklenseydi” diyen Koncuk, sözlerini şöyle sürdürdü: “Keşke Teşkilat Yasası KHK ile değil de, TBMM’de  tartışılarak çıkarılsaydı. KHK ile Teşkilat Kanununu değiştirmeyi demokratik bulmuyorum. Yangından mal kaçırırcasına kanun yapmanın anlamı yok. Herkes elini taşın altına soksun. Teşkilat Yasası ile ilgili eksikler var. Özür grubu tayinlerinin yılda bir defa yapılması ile ilgili sıkıntı var. Ben özür grubu tayinlerinin yılda bir defaya düşürülmesi ile ilgili yaşanan sorunları Sayın Bakana ilettim. Sendika olarak bununla ilgili dava açacağız. Sayın Bakan Teşkilat Kanununu birden değiştirip, ‘özür grubu tayini sadece yaz aylarında yapılır’ diye bir ibare koyunca herkesin dünyası karardı. Sayın Bakanının empati kurması lazım. Bakan Ömer Dinçer’in özür grubu kelimesine uygun bir tavır sergilemesini bekliyorum. Özür grubu tayini yılda bir kez olmaz. Siz eşinden, çocuklarından ayrı çalıştırdığınız insanlardan verim alamazsınız. Sayın Bakan bu konuyu değerlendireceğini ifade etti. Sendikamız asla ailelerin parçalanmasına müsaade edemez. Özür grubu tayinleri yılda bir kez olamaz. Özür grubu tayinleri yılda en az iki kez olmalı. Bu hakkı bizim eğitim çalışanlarına kullandırmamız gerekiyor.
 
Genel Başkan Koncuk, üst düzey yöneticilerin sözleşmeli olması ve ücretlerindeki düzenlemeler hakkında da açıklamalar yaparak şöyle kaydetti: “Adı ve gerekçesi ne olursa olsun bizim sözleşmeli kelimesine alerjimiz var. Asla kabul etmiyoruz. Üst düzey yöneticilere daha yüksek maaş vermek için yapılan bir uygulama olduğunu bilmeme rağmen kadrolu istihdam dışındaki bir model beni rahatsız ediyor. Ancak burada belirtmemiz gereken şudur: KHK ile üst düzey görevlilerin maaşlarında ciddi artışlar olacaktır. Bu maaş artışının sadece üst düzey yöneticilerle sınırlı kalmamasını istiyorum. Milli eğitimde öğretmen, hizmetli, şoför, teknisyen v.b. eğitim çalışanları var. Şimdi siz kendi üst düzey yöneticilerinizin maaşlarını artırırken, tebeşir tozunu yutan, eğitimin bütün yükünü omuzlamış eğitim çalışanlarını yok sayarak bir ek ödeme planı ortaya koyarsanız, bu insanları memnun edemezsiniz. Ben Sayın Bakanımızı uyarmak istiyorum. Eğitim çalışanlarının yıllardır maaş artışlarıyla ilgili böyle bir talebi vardır. Bunlara kulak versinler. Kimse kafasına göre ödeme planı yapmasın.”
 
Rotasyon konusuna da değinen Genel Başkan İsmail Koncuk, Teşkilat Kanununda il müdürlerine, ilçe müdürlerine ve okul müdürlerine rotasyon uygulanacağı yer almasına rağmen, MEB’in müdür başyardımcılarına ve müdür yardımcılarına da rotasyon uygulamasını eleştirdi ve bunun kanuna aykırı olduğunu söyledi. Şu anda bu konuda açılan davalar olduğunu hatırlatan Koncuk, sendikamızın da dava açacağını söyledi. Koncuk, “Davayı kazanmamız halinde devlet kişi başına 1150 TL para ödeyecek” dedi. Koncuk, tüm müdür yardımcıları ve baş müdür yardımcılarını dava açmaya çağırdı.
 
Genel Başkan öğretmene rotasyon konusunda da şunları söyledi: “MEB Müsteşarı Emin Zararsız’ı ziyaret ettik. Zararsız’a öğretmenlere de rotasyon getirileceği şeklindeki haberleri sordum. Müsteşar da “faydasını düşündüğümüz şeyleri yaparız” dedi. Anladım ki MEB öğretmenlere rotasyon yapmayı ciddi ciddi düşünüyor. Öğretmenlere rotasyon getirilmesi faydalı olmayacağı gibi, bu Türkiye’yi karıştırır. Bu konunun üzerine gittim. MEB’e yazılar yazdım, kamuoyunun konuya dikkatini çektim. Daha sonra Sayın Bakan aradı ve “şu an böyle bir çalışma yok” dedi. Ben de “şu anda yok ama ilerde olacak mı?” diye sordum. Sayın Bakan da “ileride olabilir” dedi. Ben de öğretmenlere rotasyonun yanlış olacağını ifade ettim. Öğretmenlere rotasyonun, tepkiler sonucunda şu an itibariyle durdurulduğunu düşünüyorum. Ama öğretmenlere rotasyon gelecekte olabilir. İnsanlar iller arası değil de, il içi olsun demeye başladı. Ancak il içi sadece merkezleri kapsamıyor. Örneğin Ankara’nın tüm ilçelerini kapsıyor. Öğretmene rotasyonun faydasına inansam desteklerim. Üstelik öğretmenin okulunu değiştirince ne değişecek? Zaten öğretmenin ders verdiği öğrenci her yıl değişiyor. Öğretmenler, iller arası tayinle rotasyonu fiilen yaşıyor. Öğretmene rotasyon getirmek eğitimden anlamamak anlamına gelir. Sırça köşklerde planlanan eğitim-öğretim böyle olur. Sayın Bakanı uyarıyorum: Bizim malzememiz insan. MEB fabrika değildir. Biz insanın hammadde olduğu bir Bakanlığın mensuplarıyız. MEB’i işletme mantığıyla yönetmek yanlış.
 
 
Milli Eğitim Bakanı Ömer DİNÇER’in talimatıyla, kayıtlarda bağış toplayan okul müdürleri hakkında idari soruşturma açılması istenmesi ile ilgili açıklama da yapan Koncuk, “Türk Eğitim-Sen kayıt parasının toplanmasına karşı. Kayıt parası olarak 1000-2000 TL hatta 5000 TL isteyen okullar var. Bunu asla kabul etmiyorum. Ancak Sayın Bakan keşke ‘kayıt parası alınmayacak’ diye bir yazı gönderirken, okulların ihtiyacı şu şekilde karşılanacaktı’ diye bir açıklama yapsaydı. Biz ‘her öğrenci başına 100 TL ödeme yapılsın’ diye talepte bulunduk. Bakan ise bu yazıyı alternatif göstermeden gönderdi. 40-50 bin okul müdürüne soruşturma açamazsınız. Kayıt parasını okul aile birlikleri topluyor. Okul aile birliğinin topladığı paradan dolayı okul müdürüne ceza veremezsiniz. Şayet ceza verseniz, bu yargıdan döner. Sayın Bakanın para toplanması konusundaki hassasiyetini anlarım ama alternatif göstermesi lazım. Birçok okul müdürü bu işten zevk almıyor. Topladığı parayı başka şekilde harcayan okul müdürü varsa görevden alın, ama okulun ihtiyaçlarını karşılamak için öğrencilerden 50-100 TL para alan okul müdürlerine soruşturma açılmasını doğru bulmuyorum. Konuyla ilgili Cumartesi günü okul müdürleri ile toplantı yaptık, onların görüşlerine başvurduk. Bu konuda hazırlayacağımız raporu da Bakan Dinçer’e göndereceğim.
 
Ataması yapılmayan öğretmenlerin meselesinin Türkiye’nin milli bir davası olarak görülmesi gerektiğini belirten Koncuk, “Biz Eğitim Fakültesi mezunlarını sokağa dökemeyiz. Bütçe imkânlarıyla bunu değerlendiremeyiz. Bakanlığın tablet bilgisayar verme projesi var. Bunun maliyeti 4-5 milyar TL. Bu parayla 180 bin öğretmenin bir yıllık maaşını veriyorsunuz. 300-350 bin civarında ataması yapılmayan öğretmen var. Bakanlık hem bunları atamıyor, hem de atama politikası oluşturmuyor. Sendika olarak ‘her 10 öğrenciye etüd öğretmeni verelim’ diyoruz. Çünkü eğitim sadece okul süresiye sınırlı değil. Bu projeyi uyguladığınızda mevcut öğretmenlerin tamamı atansa bile yine öğretmen ihtiyacı oluşacaktır. 2011 yılında 55 bin öğretmen atama sözü verdiler ancak 11 bin 500 öğretmen atadılar. Devlet sözünü tutmalı. Devletlerin de şerefi vardır. Devlet adamları bu şerefi temsil eder. Eğer söz verdiysek, tutmak zorundayız.”
 
Genel Başkan’ın İlgili Konuşması İçin Tıklayınız
Güncelleme Tarihi: 13 Ekim 2011, 00:00
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER