MEB OKUL YÖNETİCİ GÖREVLENDİRMELERİNDE YAPTIĞI KADROLAŞMAYLA NEREYE KOŞUYOR?

Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk’un, 2014-2015 Eğitim-Öğretim Yılının ilk yarıyılının sona ermesi dolayısıyla yaptığı basın açıklaması.

MEB OKUL YÖNETİCİ GÖREVLENDİRMELERİNDE YAPTIĞI KADROLAŞMAYLA NEREYE KOŞUYOR?
 
 
 

MEB OKUL YÖNETİCİ GÖREVLENDİRMELERİNDE YAPTIĞI KADROLAŞMAYLA NEREYE KOŞUYOR?

2014-2015 Eğitim-Öğretim Yılının ilk yarıyılı sona eriyor. Bu döneme damgasını vuran konuların başında okul yönetici görevlendirmeleri gelmektedir. Bilindiği gibi görev süresi uzatılacak müdürler ile ilk kez ve yeniden görevlendirilecek müdürlerde yapılan değerlendirmelerin büyük kısmında bilgisi, birikimi, tecrübesi, ödülleri ile fark yaratanlar değil, iktidara bağlılıklarını bildirenler, bir yerlerden gelen talimatları harfiyen uygulayanlar, kısacası yandaşlar görevlendirildi. Mülakatlarda ise özellikle bir sendikanın üyeleri korundu, kollandı; yandaş olmayanlar, biat kültürünü reddedenler, bir yerlerden gelen emirler yerine doğruları uygulamaya çalışanlar dışlandı, ötekileştirildi. Okul müdür yardımcılığı ve müdür başyardımcılığı görevlendirmelerinde de okul müdürünün teklifinin dikkate alınması gerekirken, okul müdürlerine kimlerle çalışacaklarına dair talimatlar verildi.

Türkiye genelinde yaşanan rezaletle ilgili sendikamıza gelen bilgileri an be an kamuoyuyla paylaştık. Bu süreçte öyle şeyler yaşandı ki, örneğin Muğla’da torpili, adam kayırmayı, kul hakkı yemeyi içine sindiremeyen bir değerlendirme komisyon üyesi zorla istifa ettirildi. Bunun üzerine Türk Eğitim-Sen olarak Muğla İl Milli Eğitim Müdürü ve Milas İlçe Milli Eğitim Müdürü hakkında suç duyurusunda bulunduk. Şanlıurfa’nın Birecik ilçesinde Eğitim-Bir-Sen ilk defa ve yeniden müdür olarak görevlendirilecekler için yapılacak mülakata katılacak kişileri fişledi. Elimize ulaşan belgede sözlü sınava girecek 64 kişinin isimlerinin karşısında görev yeri, alanı, sendikal bilgileri, siyasi görüşleri, karakter özellikleri yer alıyor. Fişlemenin en çarpıcı kısmında ise sınavda kimlerin başarılı olması gerektiğine yer verilmesi dikkat çekti. Bunun yanı sıra Hopa İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü bütün okul ve kurumlara telefon zinciri emri geçerek, Hopa Kaymakamı M. Ali Özkan ve İlçe Milli Eğitim Müdürü Mustafa Al’ın okul/kurum müdür ve müdür yardımcılarıyla toplantı yapacağını belirtmiş ancak söz konusu toplantıda okul/kurumlarda müdür olarak görev yapanlar, yeniden ve ilk defa müdür olarak görevlendirilen müdürlerle, birbirlerini dahi tanımayan kişiler tanıştırılmış, adeta “Bakın beyler, işte size çalışacağınız müdür yardımcılarını getirdik. Artık bunlarla çalışacaksınız, tanışın-kaynaşın bakayım” denilmiştir. Bu örnekleri uzatmak mümkündür. Görev süresi uzatılan müdürlerde yapılan değerlendirmelerde; kah ölen insanlara 100 puan verdiler kah belediye başkan yardımcısına, kurum değiştirenlere, emekli olanlara 75 ve üzerinde puan verdiler. Geçici ilçe müdürlerinin bile kendilerine 100 tam puan verdiği oldu. Tüm bu gerçekleri açıklayan sendikamız il müdürlerinin, kaymakamların hedefinde yer aldı. Bazı şube başkanlarımıza yönetici görevlendirmelerindeki haksızlıkları dile getirdikleri için il milli eğitim müdürleri tarafından suç duyurularında bulunuldu. Görev süresi uzatılacak müdürlerin değerlendirmesinde İstanbul Beykoz İlçe Milli Eğitim Müdürü Kazım Bozbay, Beykoz İlçe Milli Eğitim Şube Müdürü Ahmet Güner hakkında görevi kötüye kullanma ve irtikap suçlaması ile şubemiz tarafından suç duyurusunda bulunulmuş, bunun üzerine maarif müfettişleri tarafından yapılan ön incelemede soruşturma açılması gerektiği belirtilmiş ancak Beykoz Kaymakamlığı yeterli delil olmadığı gerekçesiyle soruşturma izni vermemiştir. Yani Beykoz Kaymakamlığı adam kayırmacılık yapanları, kul hakkı yiyenleri korumuştur.

Sendikamızın haksız okul yönetici görevlendirmelerinde hukuk mücadelesi de sürmektedir. Bu süreçte okul müdürlerinin değerlendirilmesi sonucu görevden alınmasına ilişkin açılan davalarda yürütmeyi durdurma kararları gelmektedir. Ancak yargı kararları uygulanırken, bazı Valilikler söz konusu kişileri görev yaptıkları kurumlara iade etmeden değerlendirmeye tabi tutmuş, değerlendirme yaparken de yargı kararlarının gerekçelerini yok sayarak okul müdürlerinin büyük kısmına yeniden düşük puan verilmiştir. Sendikamız, bu kişiler hakkında suç duyurusunda bulunmaktadır.

Öte yandan ilk defa ve yeniden müdür olarak görevlendirilmek isteyenlere yönetmelikte getirilen mülakat şartı da sendikamız tarafından Danıştay’a götürüldü. Bu dava hala devam etmektedir. Danıştay ne yazık ki yönetici görevlendirme yönetmeliğine açtığımız davada ise yürütmeyi durdurma talebimizi reddetti. Üst kurula itiraz edildi halen bir sonuç gelmedi.

Bilindiği gibi söz konusu yasa Anayasa Mahkemesi’ndedir. Konuyla ilgili defalarca Anayasa Mahkemesi üyelerini bilgilendirdik, uyardık. Hatta Anayasa Mahkemesi önünde eylem yaptık. Bu kadar katakullinin döndüğü, hak gaspının yapıldığı, kul hakkının yenildiği yönetici görevlendirmelerinin asla hukuki bir zeminde meşruluğunun olmaması gerekir. Ne yazık ki yasa ile ilgili aylardır karar verilmemesi on binlerce insanı mağdur etmektedir. Yaşanan bu kadar kadrolaşmadan, hukuksuzluktan sonra zaman kaybetmeden iptal kararı verilmesi gerekmektedir. Anayasa Mahkemesi Başkanı Sayın Haşim Kılıç’a da yeniden çağrıda bulunuyoruz: Sayın Başkan lütfen bu usulsüz, hukuksuz, adam kayırmacılık ile bezenmiş okul yönetici görevlendirmelerini meşrulaştırmayın ve yasayı iptal edin. Bu yapılanları içinde Allah korkusu olan, emeği, bilgiyi, liyakati hayatının merkezine alan, kadrolaşma yerine, hak eden insanların makamlara getirilmesini arzulayan bizler içimize sindiremiyoruz.

Şunu da belirtmek istiyoruz: Her yıl 24 Kasım dolayısıyla yaptığımız Öğretmenler Günü anketinde “Size göre Türkiye için en büyük tehdit nedir?” sorusunu yöneltiyoruz. Bu yıl anket sonuçlarında farklı bir husus ortaya çıktı. Bu soruya ankete katılanların yüzde 42.8’i adam kayırmacılık ve kadrolaşma cevabını verdi. Demek ki, eğitimciler MEB’de adam kayırmacılığın had safhada olduğunu düşünüyorlar ve bundan o kadar rahatsızlar ki bu durum anket sonuçlarına bile yansımış. Türkiye kadrolaşma ile nereye koşar adım gidiyor bilmiyoruz. Hukuku takmayan, Anayasayı elinin tersiyle iten, başkalarının hakkını gasp ederek beslenip, büyüyen anlayışlardan kökünden kurtulmamız bir zorunluluktur.

 

SADECE SÖZLÜ SINAVLA GERÇEKLEŞTİRİLEN ŞUBE MÜDÜRLÜĞÜ ATAMALARININ TAMAMI İPTAL EDİLMELİDİR.

Bilindiği gibi Milli Eğitim Bakanlığı, şube müdürlüğü için yazılı ve sözlü sınav yapmış ancak atamalarda sadece sözlü sınav puanı dikkate alınmıştı. Sendikamız da şube müdürlerinin sadece sözlü puana göre atanmasını öngören yönetmeliği dava etmişti.Danıştay sendikamızı haklı buldu ve şube müdürlüğü atamaları için sadece sözlü sınavla atama yapılamayacağı, objektif olan yazılı sınavının değerlendirme dışı bırakılamayıp belirleyici olması gerektiğini belirterek, yönetmeliğin yürütmesini durdurdu.

Bunun üzerine sendikamız, Milli Eğitim Bakanlığı’ndan şube müdürü atamalarının tümünün iptalini talep etti. Ancak, MEB yapılan atamaları iptal etmedi. Hatta MEB Müsteşarı Yusuf Tekin B planlarının olduğunu söyledi. Konuyla ilgili sendikamız, yargı kararını uygulamayan MEB yetkilileri ve Müsteşar Tekin ile ilgili suç duyurusunda bulundu. Tekin’in B planından kastının ne olduğu da kısa zamanda anlaşıldı. Meğerse Tekin’in B planı TBMM’yi devreye sokmakmış. Zira iktidar milletvekilleri şube müdürlerinin sözlü sınav ile atanmasını öngören ve son bir yıl içindeki atamaları da bu kanun kapsamına alan bir tasarı hazırladı, ancak bu tasarı muhalefet partisinin milletvekilleri ve bizim de gayretlerimizle reddedildi. MEB de bunun üzerine şube müdürü atamaları için yazılı sınavın yüzde 50’si, sözlü sınavın yüzde 50’si esas alınarak atama yapılması konusunda yönetmelik değişikliğine gitti.Buna rağmen şube müdürlerinin atamaları yeniden değerlendirilmedi. Türk Eğitim-Sen de bu süreçte yargı kararının uygulanması ve sadece sözlü sınavdan alınan puanların esas alınarak belirlenen başarı sıralamasına göre atanan kişilerin atamalarının iptali için konuyu yargıya taşıdı. Ankara 17. İdare Mahkemesi tek başınasözlü sınav sonuçlarına göre oluşturulan başarı sıralamaları esas alınarak yapılan şube müdürü atamalarının tümünün yürütmesinin durdurulmasına karar verdi. Bu kararın da ardından şube müdürlerinin atamasının iptal edilmesi gerekirken, Milli Eğitim Bakanlığı hala direnmektedir. Nitekim MEB, Türk Eğitim-Sen’in 1709 şube müdürü atamasının iptali kararına Bölge İdare Mahkemesi’ne itiraz etti ardından da Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı yargı kararlarına uyacaklarını açıkladı. İnanıyoruz ki, Bölge İdare Mahkemesi de bu hukuksuzluk karşısında beklenen cevabı verecek ve tüm şube müdürü atamaları iptal edilecektir.

İşte tam da bu noktada iktidar milletvekilleri şube müdürlerine yönelik Bazı Kanun ve KHK'larda değişiklik yapılmasına ilişkin kanun teklifini yeniden verdi. Yani Müsteşar Yusuf Tekin’in B planı yeniden devreye girdi. Buna göre, Milli Eğitim Bakanlığı’nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye eklenen maddeyle, şube müdürü kadrolarına sözlü sınav esas alınarak oluşturulan başarı listeleri üzerinden, tercihleri de dikkate alınarak puan üstünlüğüne göre atama yapılacağı belirtilmektedir. Bu ne demek? Bu; Bakanın “Yargı kararlarına uyacağız” sözüne rağmen yargı kararlarını by-pass etmeye çalışmaktır. Bu; MEB Müsteşarı Yusuf Tekin’in şube müdürlüğü atamaları konusunda nasıl bir inatlaşma içinde olduğunu ortaya koymaktadır. Bu; göz göre göre suç işlemektir. Bu; Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun liyakat vurgusuna tezat bir yaklaşım içinde olmaktır. Bu noktada özellikle muhalefet milletvekillerinin çok uyanık davranması gerekmektedir. Bu teklifin geri çekilmesi için büyük bir gayret sarf edilmelidir. Şayet bu teklif TBMM’den geçerse hak, hukuk, liyakat kavramları tarihe karışacaktır.

Milli Eğitim Bakanlığı’nın yargı kararını uygulamaması büyük bir suçtur. Bakanlık istediği kadar dirensin, bu atamalar eninde sonunda iptal edilecek ve hak yerini bulacaktır. MEB’in kulağını tersten göstermeye, hukukun arkasından dolanmaya hiç mi hiç gerek yoktur. Şube müdürlüğünde kadrolaşma hayali kuranların hevesleri kursaklarında kalacak, ‘benim adamım olsun, ne olursa olsun’ anlayışı, tepeden inmeci zihniyet asla bu maçın kazananı olamayacaktır. MEB Müsteşarı Yusuf Tekin’e sesleniyorum: Sayın Müsteşar önce yönettiğiniz camiadaki eğitimcilerin haklarını korumanız, onları mağdur etmemeniz, hak edenlerin makamlara gelmesini sağlamanız gerekmektedir. Şayet hukuku uygulamamakta ısrarcı olursanız, hak edenler yerine kendi adamlarınıza koltuk dağıtırsanız, yaptığınız hatayı telafi etmezseniz ne eğitimcilerin ne de milletin karşısına çıkmaya yüzünüz olur.

 

MEB’İN ÖNÜMÜZDEKİ GÜNLERDE YAPACAĞI 15 BİN EK ÖĞRETMEN ATAMASINA İLAVETEN HAZİRAN AYINDA 40 BİN, AĞUSTOS AYINDA DA 45 BİN OLMAK ÜZERE 2015 YILINDA 100 BİN ÖĞRETMEN ALIMI YAPMASINI İSTİYORUZ.

Milli Eğitim Bakanlığı 2014 yılında 50 bin öğretmen ataması gerçekleştirmiştir. Biz bu süreçte 100 bin atama yapılması için kanun teklifi hazırlayarak, muhalefet partilerine gönderdik. Ancak bu talebimiz gerçekleşmedi. Bakanlık Şubat ayında da 15 bin ek öğretmen ataması yapacağını açıklamıştır. Bu atama ne ülkemizin öğretmen ihtiyacına ne de atama bekleyen öğretmenlerin beklentilerine uygun olacaktır. Türk Eğitim-Sen 100 bin öğretmen atama talebinde ısrarcıdır ve bu talebin gerekçeleri de çok makuldür. Şöyle ki;

Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, Milli Eğitim Bakanlığı'nın 2015 yılı bütçesine ilişkin milletvekillerinin sorularını cevaplandırırken öğretmen açığının 110 bin olduğunu söyledi. OECD 2014 Bir Bakışta Eğitim Raporundaki verileri dikkate aldığımızda; OECD ülkeleri ile kıyaslandığında ülkemizde öğretmen açığı ortalama ilkokulda 92 bin 201, ortaokulda 97 bin 671, ortaöğretimde ise 30 bin 150 olmak üzere toplam 220 bin 22’dir.

Öte yandan ülkemizde öğretmen atamalarının yeterli düzeyde yapılmaması dolayısıyla öğretmen açığı ücretli öğretmenler marifetiyle giderilmeye çalışılmaktadır. Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı’nın Kasım ayında yaptığı açıklamaya göre ücretli öğretmen sayısı 47 bin 825, Aralık ayında yaptığı açıklamaya göre de 39 bindir. Sendikamızın geçtiğimiz yıl yaptığı araştırmaya göre ise 55 ilde ücretli öğretmen sayımız 68 ilde 55 bin 987’dir. MEB’in öğretmen ihtiyacını gidermek için ücretli öğretmen istihdam etmesi, hatta açık öğretim ya da iki yıllık meslek yüksek okulu mezunlarını ücretli öğretmen olarak derslere girmesine onay vermesi bugün eğitimin kalitesinin nasıl da yerlerde süründüğünün göstergesidir.

Ülkemizde atama bekleyen öğretmenlerin sayısı yaklaşık 350 bindir. Yıllardır atama bekleyen bu gençlerimiz en verimli dönemlerinde işsiz gezmekte ya da başka mesleklerde ekmek kapısı aramaktadır. Öğretmenlik diplomasına sahip olup, itfaiye eri olan, belediyede temizlik işçisi olarak çalışan ya da takı yaparak geçimini sağlayan arkadaşlarımız bulunmaktadır. Hatta atanamamayı gurur meselesi yapan, ailesinden para almayı hazmedemeyen, işsizlik nedeniyle depresyona giren bazı gençlerimizin sorunlarının çözümünü intiharda görmüştür. İyi yetişmiş bu insan gücünün enerjisi heba edilmektedir.

Hükümet dershanelerin kapısına kilit vurmuştur. 2015 yılı itibariyle dershaneler tamamen kapatılacaktır. Dershanelerin üstlendiği görevi okullar yerine getirecektir. Okullarda kurslar açılmakta olup, bu kurslarda görev yapacak öğretmenler mevcut öğretmenler arasından belirlenmektedir. Oysaki ataması yapılmayan öğretmenlerimize bu kurslarda görev verilebilir.

Öte yandan Şubat ayında 15 bin öğretmen ataması yapılacaktır. Bu atamaların ikinci yarıyıla yetişmesi gereklidir. Bu noktada MEB’in TBMM’den bir an önce atama izni alması ve yarıyıl tatilinde atamaları gerçekleştirmesi bir zorunluluktur. Şunu da belirtmek istiyoruz ki; Türk Eğitim-Sen olarak 15 bin ek atamayı yetersiz buluyoruz. MEB’in önümüzdeki günlerde yapacağı 15 bin ek atamaya ilaveten Haziran ayında 40 bin, Ağustos ayında da 45 bin olmak üzere 2015 yılı için 100 bin öğretmen atamasını istiyoruz. Türkiye genç öğretmenlerine kaynak ayırabilecek güçtedir. Başbakan Davutoğlu değil miydi, Türkiye ekonomisini 230 milyar dolarlık bir ekonomiden 822 milyar dolarlık ekonomi haline getirdiklerini, ekonomiyi 3,5 kat büyüttüklerini; yoksulluğu azalttıklarını, günlük 15 doların altında yaşayan kimsenin kalmadığını söyleyen. Başbakan değil miydi, “Devraldığımızda yoksulluk sınırı 4,2 dolardı günde. Günde 4,2'nin altında Türkiye'de yüzde 30 yaşıyordu. Şu anda sadece yüzde 2,7 yaşıyor. Hepsi yoksulluk sınırının üstünde orta gelir grubuna çıktılar” diyen. Hodri meydan! Madem öyle giderek müreffeh bir ülke haline geliyoruz, o zaman öğretmenlerimizi ve işsiz gençlerimizi istihdam edelim.

 

19. MİLLİ EĞİTİM ŞURASI BEKLENTİLERİMİZİ KARŞILAMADI

19. Milli Eğitim Şurası beklentilerimizi karşılamadığı gibi kısır tartışmaların gölgesinde kaldı. Şura’da bir sendikanın karma eğitimin kaldırılması yönündeki teklifi ne yazık ki Şura’nın amacına hizmet etmedi. Görüşülmesi, karara bağlanması gereken pek çok önemli konu ele alınmadı bile. Öğretmenlerin itibar kaybından tutun da eğitim çalışanlarının ekonomik, sosyal haklarına kadar birçok konu tartışılmadan Şura sonlandı. Karma eğitim Cumhuriyet tarihimizden beri eğitim hayatımızın en önemli unsuru olmuştur. Siz şayet kız ve erkek çocukları eğitim hayatında ayırırsanız daha sonra bu insanların ne toplumda ne çalışma hayatında ne de sosyal yaşamda bir araya gelmeleri mümkün olmaz. Bunu dahi düşünemeyen bir zihniyetle karşı karşıyayız. Bu güruh daha sonra çark etti, karma eğitimin kaldırılmasını değil, kız ve erkek okullarının olmasını istediğini söyledi. Yani zaten MEB Temel Kanununun 15. Maddesinde var olan bir hususu güya talep etmiş oldular! Görüldüğü üzere karma eğitimi lekelemek adına her türlü oyun sergilenmektedir.

Öte yandan 19. Milli Eğitim Şûrası’nda TC. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük dersinin adının değiştirilmesi, bu dersin sosyal bilgiler dersi içinde yapılması ile ilgili teklif verilmiştir. Bugün bu coğrafyada alnımız dik gezebiliyorsak, hür bir şekilde nefes alabiliyorsak, bunu Atatürk ve silah arkadaşlarının, aziz şehitlerimizin verdiği mücadeleye borçluyuz. Bunu anlayamayanlar Cumhuriyetin değerlerini rencide etmek ve hatta yok etmek için yoğun çaba göstermektedir. Ancak kimsenin kuşkusu olmasın ki, sendikamız bu girişimlere asla izin vermeyecektir.

Şura’da alınan kararlardan birisi İlkokul1, 2. ve 3. sınıflara da din kültürü ve ahlak bilgisi dersinin konulması ve okul öncesinde değerler eğitimi verilmesidir. Bu hususları sendikamız desteklemiştir. Çünkü din bu milletin ortak paydasıdır ve din eğitimini doğru kişilerden almak çok önemlidir. Şayet bu eğitimi çocuklarımız okullarda almaz ise ailelerin bir kısmı çocuklarını merdiven altına yönlendirebilecek ve İslam ile uzaktan yakından alakası olmayan bilgiler çocuklarımızın zihnine yerleştirilecektir. Çocuklarımıza dini temel bilgilerin verilmesi yanlış değildir. Bizim karşı olduğumuz nokta din istismarıdır, dini pazarlayanlardır.

ROTASYON UYGULAMASI ÖĞRETMENLERİN BAŞINDA DEMOKLESİN KILICI GİBİ DURMAKTADIR.

Öğretmenlere rotasyon bu eğitim-öğretim dönemine damgasını vuran konulardan birisidir. Hükümet Torba Yasa’da öğretmenlere rotasyonun önünü açtı. Milli Eğitim Bakanlığı da Öğretmenlerin Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliği Taslağında 8 yılını dolduran öğretmenlere aynı il içinde rotasyon uygulaması önerdi. Sendikamız bu süreçte ister il içi ister il dışı olsun rotasyona hep karşı çıktı. Rotasyonun verim sağlamayacağını,öğretmenlerin zaten her yıl yeni bir öğrenci ve veli profiliyle muhatap olduğunu, çalışma barışını bozacağını, yanlış atama ve nakil politikalarıyla tayinlerin yapılamaz duruma gelmesinin rotasyonla çözülemeyeceğini söylememize rağmen MEB bu uygulamayı hayata geçirmekte ısrarcı oldu. Daha sonra yapılan tartışmaların ardından rotasyonun il içinde 15 yılını dolduranlara uygulanacağı, önümüzdeki yıl 14 yıla, daha sonraki yıl 13 yıla,12 yıla düşürüleceği belirtilmektedir. Bu uygulama gerçekleştiğinde, bu irade MEB’e verildiğinde rotasyon önümüzdeki yıllarda iller arasında da olabilir, rotasyonun süresi 3-5 yıla da inebilir. Rotasyonun Haziran ayında uygulanacağı düşünülmektedir. Tabi tüm bunlar yayınlanacak olan Öğretmen Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliği’nde belirlenecek hususlardır. Ancak gerçek olan şu ki, rotasyon uygulaması öğretmenlerin başında demoklesin kılıcı gibi durmaktadır. Biz dün de söyledik, bugün de söylüyoruz: tayinlerle ilgili sıkıntılar rotasyonla çözülemez. Bunun çözümü Zorunlu Hizmet Tazminatı uygulaması getirilmesidir. Bu çerçevede; belirlenen hizmet alanlarından 1. Hizmet bölgesine zorunlu hizmet kapsamında atananlara 1 brüt asgari ücret, 2. Hizmet bölgesine atananlara 1,5 asgari ücret, 3. Hizmet bölgesine atananlara 2 brüt asgari ücret tutarında tazminat ödenmelidir. Ayrıca bu bölgelere isteğe bağlı olarak atananlara da zorunlu çalışma kapsamında atananlara ödenen tazminatın yarısı kadar ücret ödenmelidir.

ÖZÜR GRUBU TAYİNLERİNDE ÇERÇEVE YÖNETMELİKTE YER ALAN 3 YIL ŞARTI BİR AN ÖNCE DÜZELTİLMELİDİR.

Bilindiği gibi eş durumu özründe en büyük sıkıntı eşi özel sektörde çalışan öğretmenlerin yer değiştirme talebinde bulunabilmesi için Başbakanlık Çerçeve Yönetmeliğinin gereği olarak en az 3 yıl kesintisiz sigortalı olarak çalışma şartı bulunmasıydı. En az 3 yıl kesintisizsigortalı çalışma şartı çok ağırdır. Türkiye koşulları göz önüne alındığında özel sektörde kesintisiz 3 yıl sigorta yatması sık rastlanan bir durum değildir. Dolayısıyla Türk Eğitim-Sen olarak konuyla ilgili girişimlerde bulunmuş, çerçeve yönetmeliğe karşı dava açmış ve çerçeve yönetmelikteki 3 yıl şartının düzeltilmesini istemiştik. Milli Eğitim Bakanlığı bu yıla mahsus olmak üzere eski yönetmeliği uyguladı ve bir yıl sigortalı çalışma koşulunu yerine getiren eşler ve 'eşi bir yıl çalışmış olmak' koşulunu yerine getiren öğretmenlerin özür talebini yerine getirdi. Ancak bu sorun çerçeve yönetmelik değişmediği müddetçe devam edecektir. Önümüzde yaz dönemi tayinleri bulunmaktadır ve dolayısıyla Ağustos ayında tayin isteyecek öğretmelerimiz haklı bir endişe içindedir. Bakan Avcı’nın ‘bu yıla mahsus’ sözünden hareketle MEB’in yaz döneminde yapılacak yer değişikliklerinde de bu şartı aramaması konusunda sendika olarak talepte bulunduk. Umuyoruz ki Bakanlık bu talebe olumlu cevap verir. Öte yandan açtığımız davanın sonucunu da sabırsızlıkla bekliyoruz. Hukukun bu yanlışlığın önüne geçeceğine inanıyoruz. Tabi dava sonucu beklenmeden çerçeve yönetmelikteki 3 yıl şartı düzeltilirse sorun tamamen ortadan kalkacak ve binlerce öğretmenin yüzü gülecektir.

Öte yandan Türk Eğitim-Sen olarak tercihlerine atanamayanlara il-ilçe emri uygulamasının da getirilmesini istiyoruz. Bakınız bazı ilçeler arasında 180 kilometre hatta 250 kilometreye varan uzaklık bulunmaktadır. Dolayısıyla aileler birleşememekte, çocuklar adeta öksüz kalmaktadır. Uzak mesafeler dolayısıyla bunalıma giren, derslerinde verimli olamayan, hatta eşiyle boşanan öğretmenlerimiz bile vardır. Madem iktidar olarak “her doğacak çocuğa ilk altın devletten” diyorsunuz, konuşmalarınızda ailenin kutsallığından dem vuruyorsunuz, ‘üç çocuk, beş çocuk’ nutukları atıyorsunuz, o halde işe eşleri birleştirmekle başlayın. Tek bir öğretmen eşinden, çocuğundan ayrı kalmasın. Öğretmenler korkusuzca evlenebilsin, çocuk yapabilsin.

Ayrıca öğrenim özrünün yeniden özür grubu tayinleri arasına alınması talebimizde de ısrarcıyız. Öğretmenlerin kendilerini geliştirmelerinin önüne engeller konulmasını hiçbir şekilde kabul etmiyoruz. Milli Eğitim Bakanlığı bu konuya sağduyulu yaklaşmalı ve öğretmenlerimizin istedikleri ilde yüksek lisans yapmalarına engel olmamalıdır.

İşte tüm bu hususlar Milli Eğitim Bakanlığı’nın 2014-2015 yarıyıl karnesinin kırıklarla dolu olduğunu gözler önüne sermektedir. MEB özellikle yönetici atamaları, şube müdürlüğü atamaları, öğretmen atamaları, rotasyon uygulaması konularında kırık notlara sahiptir. Milli Eğitim Bakanı Sayın Nabi Avcı’nın ikinci yarıyılda tüm olumsuzlukları düzeltmesini, MEB’de yaşanan huzursuz ve güvensiz ortamın iyiye gitmesi adına gayret sarfetmesini bekliyoruz.

Kamuoyuna saygıyla duyurulur

Güncelleme Tarihi: 22 Ocak 2015, 00:00
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER