'SAĞLAM BİR DİN EĞİTİMİ VEREMİYORSANIZ, ALLAH ADINA HIRSIZLIĞI MEŞRU GÖREN BİR NESİL TÜRER.'

Türk Eğitim-Sen “Onurlu Mücadeleyle Umutlu Geleceğe Tek Yürek Buluşması”nın ikincisini 19-21 Aralık tarihleri arasında Antalya’da yapıyor

'SAĞLAM BİR DİN EĞİTİMİ VEREMİYORSANIZ, ALLAH ADINA HIRSIZLIĞI MEŞRU GÖREN BİR NESİL TÜRER.'

                     Toplantıda Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, Genel Merkez Yöneticileri, Şube Başkanları, Şube Yönetim Kurulu Üyeleri, İlçe Temsilcileri ve İlçe Yönetim Kurulu Üyeleri hazır bulundu.
Bilhassa 17-25 Aralık’ın birinci yıldönümü konuşulmalıdır. Hırsızlık, ahlaksızlık unutturulmamalıdır. Bunları insanların beyinlerine nakşetmek zorundayız.
            Toplantının açılışında bir konuşma yapan Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk şunları kaydetti: “Şu anda ülkemizin içinde bulunduğu durum, ‘hangi kelimelerle ortaya konulursa insanların anlayabileceği bir ortam oluşur’ diye düşünüyoruz. Söylemediğimiz cümle kalmadı ama Türkiye, maalesef yaşananlara gözünü, kulağını kapatmış. Yaşananları anlamak istemeyen çok ciddi bir kitle var. Bunların bir kısmının Türkiye’nin ‘aydın kesimi’ dediğimiz insanlardan oluşması da hepimizi kaygılandırması gereken bir durumdur. Toplumun dinamikleri olarak nitelendirdiğimiz insanlar; öğretmenler, din adamları, akademisyenlerdir. Toplumun dinamikleri dediğimiz bu kitle sadece günü yaşayan ve menfaati ön plana koyan bir kitle haline gelmişse, o toplumda yaşanan yanlışları düzeltebilecek başka mekanizma bulunmamaktadır. Bu nedenledir ki, bilhassa 17-25 Aralık’ın birinci yıldönümü konuşulmalıdır. Hırsızlık, ahlaksızlık unutturulmamalıdır. Bunları insanların beyinlerine nakşetmek zorundayız. Birtakım medya kuruluşlarına düzenlenen operasyonları üzülerek görüyoruz. Bu yaşananlar bir anlam ifade etmelidir. Olayları farklı şekilde değerlendirebilirsiniz. Bazıları bu olayları evrensel hukuk, insan hakları çerçevesinde değil de, kendi işine geldiği gibi değerlendirebilir. Bu doğru bir yaklaşım değildir. Bir ülkede insan haklarından, hukuktan, demokrasiden uzaklaşan bir görüntü sergileniyorsa - ucu kime dokunuyorsa dokunsun- ilkeli insanlar isek, bundan rahatsız olduğumuzu belirtmek zorundayız.”
Bursa Valisine sesleniyorum: Sen adalete inanıyorsan, haklı olduğunu düşünüyorsan, AKP İl Başkanını avukat olarak tutarak, onun arkasına sığınma! Kendine başka bir avukat tut. Sen Bursa Valisisin ama hakaretin ne anlama geldiğini dahi bilmiyorsun! Sen nasıl valisin? Selçuk Türkoğlu’nun söyledikleri suçsa, ben onun on mislini söylüyorum. Hadi beni de dava et!
            Yaşananların hepimizi kaygılandırması gerektiğini söyleyen Koncuk, sözü Bursa Valisinin Bursa 2 No’lu Şube Başkanımız Selçuk Türkoğlu’na dava açmasına getirdi ve Bursa Valisi’ni eleştirdi. Koncuk şöyle konuştu: “Bunun ucu sadece medya kuruluşlarına dokunmuyor. Bu hukuksuzluğun ucu herkese dokunuyor. Bize de dokunuyor. Bir örnek vereyim. Bütün şube başkanlarımız gibi Bursa’da da 2 No’lu Şube Başkanımız Selçuk Türkoğlu okul yöneticilerinin görevden alınmasıyla ilgili bir açıklama yapıyor ve Vali’yi akılda kalır cümlelerle göreve davet ediyor. Bunun üzerine Vali dava açıyor. Valinin avukatı ise AKP İl Başkanı. Böyle bir düzen olur mu? Bursa Valisine sesleniyorum: Sen adalete inanıyorsan, haklı olduğunu düşünüyorsan, AKP İl Başkanını avukat olarak tutarak, onun arkasına sığınma! Kendine başka bir avukat tut. Sen Bursa Valisisin ama hakaretin  ne anlama geldiğini dahi bilmiyorsun! Sen nasıl Valisin? Selçuk Türkoğlu’nun söyledikleri suçsa, ben onun on mislini söylüyorum. Hadi beni de dava et! Bu nasıl bir Türkiye? İnsanların hakkı gasp edilirken Vali olduğunu hatırlamayacaksın ama sana görevini hatırlatan insanlara dava açacaksın. Peki görevlerinden alaşağı edilen bu yöneticiler hakarete uğramadılar mı? Mevzuatı bilmeyen insanlar, 20-25 yıldır okul müdürlüğü yapanlara ‘Ne yaptın da seni görevden aldılar?’ diye sormayacaklar mı? Çevrelerinde kendilerine yanlış bakan gözler olmayacak mı? Bu hakaretleri dile getirmek bizim görevimiz. Şube başkanımız da bunu en net şekilde dile getirmiş. Buradan tüm şube başkanlarımıza sesleniyorum: İllerinizde Bursa Valisi hakkında basın açıklaması yapın ve Selçuk Türkoğlu’nun söylediği cümleleri aynen söyleyin.”
Bir gün gelir, o kara kaplı defter açılır. Bunların hesabı hukuk yoluyla burunlarından fitil fitil getirilir.
            Koncuk sözlerini şöyle sürdürdü: “İstanbul’da Beykoz İlçe Milli Eğitim Müdürü bir şube müdürünün şifresini alıyor ve okul yöneticileri ile ilgili ona değerlendirme yaptırmıyor, kendisi değerlendirme yapıyor. Bu ilçe milli eğitim müdürü hakkında da suç duyurusunda bulunacağız ve idari soruşturma açılmasını isteyeceğiz. Her il ve ilçede her kademedeki yöneticinin yaptığı hukuksuzlukları, hak gasplarını, yandaş kayırmaları yakından takip ediyoruz. Haklarında işlem yapılması için hukuki süreci başlatıyoruz. Kimse bunlardan bir şey çıkmaz diye düşünmesin. Bunların hepsi kayda geçiyor. Bir gün gelir, o kara kaplı defter açılır. Bunların hesabı hukuk yoluyla burunlarından fitil fitil getirilir.”
Son 1 yıl içinde yapılan atamaların iptal edilmeyeceğine, şube müdürlüğü atamalarının sözlü sınav ile yapılacağına dair kanun teklifi verdiler.  TBMM’de  o kanunun da çıkmamasını sağladık. Bugünlerde yine bir kanunla bu işi aşmaya çalışma yönünde gayretler olduğu kulağıma geliyor. İnşallah bu yolu takip etmezler.
            1709 şube müdürünün atamasının yapıldığını kaydeden Koncuk, şube müdürü atamaları ile ilgili de önemli açıklamalar yaptı. Genel Başkan Koncuk, şunları kaydetti: “Bunlar şımarıklıklarının doruklarına çıkmışlar. Bir yönetmelik çıkarıldı. Yönetmelik’te ‘yazılı puan sonuçlarına göre 70 ve üzerinde puan alan adayların 3 katı aday sözlü sınava çağırılır ama sözlüden aldığı puana göre sıralama yapılır’ denilmektedir.  Biz bunun üzerine yönetmeliği dava ettik ve davayı kazandık. Mili Eğitim Bakanı Müsteşarı Yusuf Tekin de bunun üzerine Danıştay 2. Dairesinin 2013/10363 Esas sayılı kararının yönetmeliğin yürütmesini durdurduğunu, şube müdürü atamalarını iptal etmediğini söyledi. Ben de kendisini aradım ve ‘Tüm atamaların iptal edilmesi gerekir’ dedim. Tekin ise, ‘Atamalar iptal edilse de, B planımız var’ dedi. Bu kez de atamaların iptali için dava açtık. Bu davayı da kazandık. Şimdi Sayın Milli Eğitim Bakanı, ‘Biz bu kararlara itiraz ettik. Bölge İdare Mahkemesi’nin kararını bekleyeceğiz. Mahkeme ne karar verirse, onu uygulayacağız’ diyor. Halbuki İdari Yargılama Usulünün 28. Maddesi ‘Mahkeme kararları 30 gün içinde uygulanır’ diyor. Bunun arkasında yine Sayın Yusuf Tekin’in olduğunu biliyorum. Tekin, ‘B planımız var’ demişti. B planlarının ne olduğunu gördük. Son 1 yıl içinde yapılan atamaların iptal edilmeyeceğine, şube müdürlüğü atamalarının sözlü sınav ile yapılacağına dair kanun teklifi verdiler.  TBMM’de o kanunun da çıkmamasını sağladık. Bugünlerde yine bir kanunla bu işi aşmaya çalışma yönünde gayretler olduğu kulağıma geliyor. İnşallah bu yolu takip etmezler.
            Yargı kararları uygulanmıyor. Yargı kararlarını uygulamayanlarla ilgili suç duyurusunda bulunuyoruz, suç duyurularımıza cevap gelmediği için elimiz kolumuz bağlı oluyor. Nasıl yapacağız?
            Üstelik şube müdürlerinde sınava çağrılanların yüzde 90’ı yandaş sendikanın üyesi. Kendi üyelerinin hakları gasp ediliyor, yandaş sendikanın parmağı kımıldamıyor, olan biteni seyrediyorlar. Büyük bir infial var. Ne yazık ki bu arkadaşlarımızın büyük çoğunluğu hala kendi hak gasplarını seyreden sendikanın üyeleri. Bize teşekkür ediyorlar. Bu arkadaşlarımıza sesleniyorum: Biz Türk Eğitim-Sen olarak büyük çoğunluğu bizim üyemiz olmadığı halde sizlerin hakkını korumak için her türlü çalışmanın, gayretin içerisinde olacağız, siz ise hala bu yandaş sendikanın üyesi olacaksınız. ‘Kınıyorum’ diyorsunuz. Neyi kınıyorsunuz? Bu sendikanın varlığı dahi kamu çalışanlarının geleceği açısından büyük bir tehdittir.”
Okul müdürlüğü görevlendirmelerinin yürütmesi durduruluyor. Ancak bazı yerlerde yargı kararlarının şeklen uygulandığını görüyoruz. Eğer yargı kararı dikkate alınmaksızın bu kadrolara yeni görevlendirmeler yapılıyorsa, yargı kararı uygulamama suçu işlenmektedir.
            Sadece şube müdürleri ile ilgili değil, okul müdürleri ile ilgili yargı kararlarının da gelmeye başladığını ifade eden Koncuk, “Okul müdürlüğü görevlendirmelerinin yürütmesi durduruluyor. Ancak bazı yerlerde yargı kararlarının şeklen uygulandığını görüyoruz. Eğer yargı kararı dikkate alınmaksızın bu kadrolara yeni görevlendirmeler yapılıyorsa, yargı kararı uygulamama suçu işlenmektedir. Yargı niye yürütmeyi durdurdu? Yargı, ‘Şu kişiye 50 puan vermişsin ama neye göre vermişsin? Bunu belgele’ diyor. Bu kişilerin görevlendirmeleri 50 puanın neye göre verildiği belgelenemediği için iptal ediliyor. Eğer bu yargı kararına rağmen değerlendirmeler yine keyfi yapılıyorsa, bunu yapanlarla ilgili suç duyurusunda bulunalım ve onlar hakkında idari soruşturma açılmasını isteyelim. Şube başkanlarımız, ilçe temsilcilerimiz tüm bunları takip etmelidir. Türk Eğitim-Sen Genel Merkezine ulaşan bilgileri hiç atlamıyoruz ve gereken hukuki yolu takip ediyoruz.
            İl müdürleri ile ilgili de şikâyetler var. Bu şikâyetlerin adresi Milli Eğitim Bakanlığı’dır. Biliyorsunuz, Milli Eğitim Bakanlığı’nda teftiş sistemi değişti. MEB’de teftiş sisteminde görevli olan müfettişlerimiz, illerde sadece il müdürlüğünün soruşturmalarını yapıyor. İl müdürlüğü dışındaki çalışanların soruşturmaları valilik bünyesinde gerçekleştiriliyor” diye konuştu.
Elimizin güçlü olduğu dönemde 2014 yılı için 123 TL ve 2015 yılı için yüzde 3+ 3 alan bir sendikanın, Türkiye ekonomisinin daha kötüye gittiği ve elimizin zayıf olduğu bir dönemde nasıl bir zam alacağını öngörmek zor değil.
            Kamu çalışanlarına 2014 yılında 123 TL, 2015 yılında ise yüzde 3+3 zam verilmesi ile ilgili de açıklamalar yapan Genel Başkan İsmail Koncuk, “2014 ve 2015 yıllarında tam 730 günümüz çalındı. 2014 yılında 123 TL, 2015 yılında ise yüzde 3+3 zam aldık. Enflasyon hedefi yüzde 9.4 olarak revize edilmesine rağmen kamu çalışanlarına ek zam yapılması düşünülmedi. Türkiye Kamu-Sen ek zam verilmesi için gayret sarfediyor. Bildiğiniz gibi 6 Aralık 2014 tarihinde Ankara’da yürüyüş ve miting yaptık. Binlerce arkadaşımızla ek zam talebimizi dile getirdik. İki yılımız ekonomik ve sosyal anlamda heba oldu. Bunun sorumlusu yandaş sendikadır. Başka sorumlusu yoktur. 2013 yılında masaya oturduğumuzda, önümüzde yerel seçimler ve Cumhurbaşkanlığı seçimi vardı. 2015 yılının Haziran ayında yapılacak genel seçimler de bulunmaktaydı. Yani 2013 yılında elimizin en güçlü olduğu, Hükümetin köşeye sıkıştığı dönemde masaya oturduk. Buna rağmen yandaş sendika sadece 123 TL zam alabildi. Bunun adı memuru satmaktır, ihanettir. O tarihten bu yana bu sendikanın üye sayısı tam 50 bin arttı. Buradan tüm kamu çalışanlarının nefis muhasebesi yapması lazım. 1 Ağustos 2015 tarihinde yine masaya oturacağız. 2016 ve 2017 yıllarında yapılacak zam için bu defa önümüzde yerel seçimler, Cumhurbaşkanlığı seçimi ve genel seçimler olmayacak. Bir düşünün, elimizin güçlü olduğu dönemde 2014 yılı için 123 TL ve 2015 yılı için yüzde 3+ 3 alan bir sendikanın, Türkiye ekonomisinin daha kötüye gittiği ve elimizin zayıf olduğu bir dönemde nasıl bir zam alacağını öngörmek zor değil. Bu noktada Hükümet üzerinde başka yaptırımlar uygulamak gerekir. 2015 yılının Haziran ayında genel seçimler var. Masa başına hangi iktidarla oturacağımızı göreceğiz. İnşallah haklarımızı koruyacak, memurları, emeklileri ve tüm çalışanları düşünecek bir iktidarla otururuz.
Sayın Başbakan; ya birileri sizi kandırıyor, ya siz milleti kandırmaya çalışıyorsunuz.
            Devlet memurları şunu görmek zorundadır: Sendikacılık bir oyun değildir. Sendikal tercihlerimizi hangi sebeplerle, hangi önceliklerle ortaya koyacağımızı kamu çalışanları iyi tespit etmek durumundadır. Ekonomik olarak devlet memurlarının durumunun iyi olmadığı aşikardır. Ortalama devlet memuru maaşına yüzde 5.2 zam yapıldı. Bu ülkenin Başbakanı da ‘Memurlara yüzde 17 zam verdik’ diyor. Ben buna şimdi ne diyeyim? Bu matematik bilmemek değildir, başka bir şeydir. Sayın Başbakan; ya birileri sizi kandırıyor, ya siz milleti kandırmaya çalışıyorsunuz.”
Devlet memuru kavramının devam etmesi için adam gibi bir sendikal mücadele yapılamıyorsa, yapılamayacaksa; bu iktidar 2015 genel seçimlerinde bir dört yıllık daha vize alırsa ve bu anlayışla yoluna devam ederse devlet memuru kavramı bitecek.
            Kamu çalışanlarının iş güvencesinin tehlikede olduğunu belirten Koncuk, “Sadece ekonomik ve sosyal haklar değil, özlük haklar yönüyle de sıkıntılar yaşanmaktadır. Kamu çalışanlarının Cumhuriyet tarihi boyunca elde ettiği en önemli kazanım iş güvencesidir. Devlet memuru kavramının devam etmesi için adam gibi bir sendikal mücadele yapılamıyorsa, yapılamayacaksa; bu iktidar 2015 genel seçimlerinde bir dört yıllık daha vize alırsa ve bu anlayışla yoluna devam ederse devlet memuru kavramı bitecek. Bu dava ‘okul müdürlüğü, şube müdürlüğü elimden gitti, şu kişi geldi’ noktasını çoktan aşmıştır. Şu anda Türkiye Cumhuriyeti Devleti bizim anladığımız anlamda devlet olmaktan hızla uzaklaşıyor.” diye konuştu.
            Koncuk sözlerini şöyle sürdürdü: “Sayın Cumhurbaşkanı ‘Avrupa Birliği’ne girmek gibi bir derdimiz yok’ diyor. Bugüne kadar Avrupa Birliği’ne üye olmak için her şeyi yapıyordunuz. Avrupa Birliği’ne üye olmak gibi bir derdiniz yoksa Avrupa Birliği Bakanlığı’nı şekil olsun diye mi kurdunuz? Bizim burada görmemiz gereken bir şey var: Türkiye’nin geleceği, birilerinin saltanatını devam ettirmesinden daha az önemli görülüyor.  Hukuk bitiyor. Yarın çiftçi toprak davasında bile mahkemede adam bulma arayışına girecek. Kim adamını bulursa, onun lehine sonuçlanan kararlarla karşı karşıya kalacağız. Böyle bir düzen kuruluyor. Düzen de değil, düzensizlik oluşturuluyor.”
Ya bu çatı tepemize çökecek ve hep birlikte bu çatının altında kalacağız ya da bu çatıyı güçlendirmek için temel olacağız, direk olacağız.
            90 yıllık demokrasi ve üniter devlet mücadelemizin rafa kaldırıldığını söyleyen Koncuk, 2015 yılında yapılacak genel seçimlerin önemine dikkat çekti. Koncuk şunları kaydetti: “Herkes birilerinden bir şey yapmasını bekliyor -sizleri tenzih ediyorum- kimse bana dokunmasın diyor. Nasıl olsa birileri düzeltir diye düşünüyorlar ama siz düzeltemezseniz kimse düzeltemez. Hepimizin dikkat etmesi lazım. Bu nedenle 2015 genel seçimlerini bir siyasi mücadele olmanın ötesinde anladığımız anlamda hukuk devleti ve insan hakları mücadelesinin verildiği bir tarih olarak görmemiz daha doğru olur. Şu parti, bu parti meselesi değil. Artık Türkiye’de kavramlar, anlayışlar belli. Ya buna devam edeceğiz, ya da bunları durduracağız. Bunu öğretmenler, eğitim çalışanları, akademisyenler, diğer memurlar yapmazsa kim yapacak? Mahallemizdeki bakkal mı bunları söyleyecek? Çiftçi kardeşlerimiz mi bunların üzerine gidecek? Esnaf mı problemleri çözmek için gayret gösterecek? Hep birlikte yapacağız. Biz yapacağız. Böyle bir sorumluluğumuz var. Ya bu çatı tepemize çökecek ve hep birlikte bu çatının altında kalacağız ya da bu çatıyı güçlendirmek için temel olacağız, direk olacağız.”
Biz hem ‘Başörtüsü yasağı nedeniyle kadınlar çalışma hayatında yer alamıyor, kadınlar da çalışma hayatında erkeklerin yanında yer alsın’ diyeceğiz, hem de ‘Kız ve erkek çocuklar ayrı okusun’ diyeceğiz. Bu durumda  öğretmenler odasında kadın ve erkek öğretmen nasıl yan yana hizmet üretebilecek? Bugün okulları ayırırsanız, yarın kadın ile erkeği çalışma hayatında bir araya getiremezsiniz.
            1-6 Aralık 2014 tarihleri arasında gerçekleştirilen 19. Milli Eğitim Şurası’na değinen Koncuk, karma eğitimin kaldırılması tartışmaları ile ilgili önemli açıklamalar yaptı. Koncuk, “Şura’da ne yazık ki öğretmenlerin itibar kaybı, Türk milli eğitiminin kötüye gitmesi, öğretmenlerin verimliliğinin artırılması konuları hiç konuşulmadı. Şura’da karma eğitiminin tartışılması gündeme getirildi. Her şey tartışılabilir, insani olan tüm değerler tartışılabilir. Bir sendika da bunu tartışmaya açtı ama yiğitçe, mertçe ‘Biz karma eğitime karşıyız’ diyemediler. Gösterilen tepkiler üzerine bu sendika çark etti ve ‘Biz karma eğitime karşı değiliz. Kız öğrencileri erkek öğrenciler olduğu için okula göndermeyecek olan aileler var. Kızların ve erkeklerin gidebilecekleri okullar olsun, biz bunu istiyoruz’ dediler. Söyledikleri sözün arkasında duramadılar. Bu husus zaten Milli Eğitim Temel Kanunu’nun 15. Maddesi’nde var. Milli Eğitim Bakanlığı’nın kız veya erkek okulları açma yetkisi var. Siz bunu bilmiyor muydunuz? Sizin niyetiniz karma eğitimi tamamen ortadan kaldırmaktı. Gerçekten Türkiye’de böyle bir ihtiyaç varsa, erkek öğrenciler olduğu için kızlarını okula göndermeyen aileler varsa, bu gerekçeyi ortadan kaldıralım ve kız çocuklarının okumasını sağlayalım. Ama derdiniz başka. Amaç karma eğitimi ortadan kaldırmak” diye konuştu.
             Koncuk sözlerini şöyle sürdürdü: “ ‘Ne Mutlu Türk’üm Diyene’ sözünden nasıl rahatsızlıklarını bildirdiler, bu milletin adının söylenmesinden rahatsız oldukları için nasıl Andımızı kaldırdılar, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramını nasıl fonksiyonsuz bir bayram haline getirdiler, diğer milli bayramlarımıza nasıl karşı çıkıyorlar; işte bu da o bahsettiğim bütün fotoğrafın içerisinde başka bir manzaradır. Ama milletin içinde bunu söylemiyorlar. Şura’da bir müfettiş karma eğitimin kaldırılmasını teklif etti. Bu teklifi kendileri doğrudan veremedi. Teklifte; ‘Ortaöğretim kurumlarında cinsel kimliğin farkındalığıyla başlayan karşı cinse ilgi kaynaklı güvenlik sorunlarının minimum seviyeye indirilmesi açısından zorunlu olan karma eğitim modeli özel öğretim ve destek kurumlarında yerel ve sosyal şartlar dikkate alınarak serbest ve demokratik eğitim modeliyle değiştirilmesi gerekir’ deniliyor. Bu zihniyeti anlayamıyoruz.”
            Karma eğitimin kaldırılması ile ilgili teklife karşı çıkan Koncuk “Bugün okulları ayırırsanız, yarın kadın ile erkeği çalışma hayatında bir araya getiremezsiniz” dedi. Koncuk şöyle konuştu: “Biz dini değerlerimizin öğretilmesinden yanayız. Zaten artık kız öğrenciler ortaokul ve liselere isterlerse başörtülü gidebiliyor. Karma eğitimden rahatsız olan kesim bile çocuğunu isterse başörtüsü ile gönderebiliyor. Biz bunu destekledik. Öğretmenlerimiz de, memurlarımız da isterse işyerlerine başörtülü gidebiliyor. Bunda problem yok. Biz hem ‘Başörtüsü yasağı nedeniyle kadınlar çalışma hayatında yer alamıyor, kadınlar da çalışma hayatında erkeklerin yanında yer alsın’ diyeceğiz, hem de ‘Kız ve erkek çocuklar ayrı okusun’ diyeceğiz. Bu durumda öğretmenler odasında kadın ve erkek öğretmen nasıl yan yana hizmet üretebilecek? Bugün okulları ayırırsanız, yarın kadın ile erkeği çalışma hayatında bir araya getiremezsiniz. O zaman kadını çalışma hayatından tamamen soyutlamış olursunuz. Hz. Peygamber Efendimizin savaşa giderken yanında kadınlar vardı.  Ne yapılmaya çalışılıyor?”
Eğer sağlam bir din eğitimi veremiyorsanız, Allah adına hırsızlığı meşru gören bir nesil türer. ‘Ne Mutlu Türküm Diyene’ demeyi dinden çıkmak olarak anlayan bir nesil türer.
            Din eğitiminin önemli olduğunu dile getiren Koncuk, “Eğer sağlam bir din eğitimi veremiyorsanız, Allah adına hırsızlığı meşru gören bir nesil türer. ‘Ne Mutlu Türküm Diyene’ demeyi dinden çıkmak olarak algılayan bir nesil türer. Türemedi mi? Onun için ‘Kişi kavmini sevmekle ayıplanamaz’ diyen Hz. Peygamber Efendimizin millet sevgisini de, vatan sevgisini de bu millete, bu gençliğe iyi anlatacağız, iyi öğreteceğiz. Güzel ahlakın ne olduğunu, hırsızlık yapmanın, millet malı, kul hakkı yemenin ne menem şey olduğunu anlatmak mecburiyetindeyiz.
            Siyasi anlayışımız, ideolojimiz ne olursa olsun şu anda kurgulanan tezgâhı iyi görmemiz gerekiyor. Dinimizin bir takım insanların elinde meta olarak, istismar alanı olarak kalmasına engel olmak bizim görevimizdir. Bu din, bizim dinimizdir. Bu din, ecdadımızın dinidir. 1400 yıldır bu din var. Türkler Orta Asya’dan, Korkut Ata’dan bu yana Müslümanlıkla kenetlenmiş bir millettir. Allah’a şükürler olsun asırlardır Müslümanız. Bir siyasi partiyle, iktidarla Müslüman olmuş bir millet değiliz! Hırsızlara, namussuzlara bakıp bu dini değerlendirmeyeceğiz. Dini, Kuran-ı Kerim’den öğreneceğiz. Dini, Peygamber Efendimizin Hayatını öğrenerek öğreteceğiz. Din, kimsenin dini değil; din, bu milletin ortak paydasıdır. Bu nedenle sağlam bir din eğitimi vermek zorundayız. Eğer sağlam bir din eğitimi veremez isek, merdiven altında gerçekte dinimizle alakası olmayan yalan yanlış bilgiler İslam diye öğretilir; o zamanda Allah için hırsızlık yapan nesiller türer” diye konuştu.
Bugün bu coğrafyada alnımız dik gezebiliyorsak, hür bir şekilde nefes alabiliyorsak, bunu Atatürk ve silah arkadaşlarının, aziz şehitlerimizin verdiği mücadeleye borçluyuz.
            19. Milli Eğitim Şûrası’nda TC. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük dersinin adının değiştirilmesi ile ilgili teklif verildiğini de söyleyen Koncuk, “Bugün bu coğrafyada alnımız dik gezebiliyorsak, hür bir şekilde nefes alabiliyorsak, bunu Atatürk ve silah arkadaşlarının, aziz şehitlerimizin verdiği mücadeleye borçluyuz.” dedi. Koncuk şöyle konuştu: “Şura’da T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük dersinin adının değiştirilmesini, bu dersin sosyal bilgiler dersi içinde yapılmasını öngören teklif bizim de gayretlerimizle kabul edilmedi. Bunu teklif eden sendika Eğitim-Bir-Sen’dir. Yapılmak istenen belli. Cumhuriyeti kaldırmaya, Atatürk’ün getirdiği tüm değerleri yok etmeye çalışan bir anlayışla karşı karşıyayız. Atatürk’ü seversin sevmezsin; ‘eksiği, yanlışı vardır’ dersin, demezsin. Ama Atatürk’ün yaptığı bir şey var: Ulu Önder Atatürk, yedi düvelin çizmesi altında ezilen Anadolu coğrafyasını bize vatan etmiş. Bugün bu coğrafyada alnımız dik gezebiliyorsak, hür bir şekilde nefes alabiliyorsak, bunu Atatürk ve silah arkadaşlarının, aziz şehitlerimizin verdiği mücadeleye borçluyuz.
Eğer hür, göğsümüzü gere gere gezebileceğimiz bir vatan toprağımız yoksa, şerefiniz de yok namusunuz da yok demektir.
            Bu milletin adını bu coğrafyadan kazıdığınız zaman, ne bu coğrafya kalır ne de bu millet kalır. Soysuz bir millet ile bu vatanı müdafaa etmek, bu vatana sadık kalmak mümkün mü? Soyunu, meşrebini, nereden geldiğini, nereye gideceğini bilmeyen bir milletle bu coğrafyada yaşama hakkımız kalır mı? Irak’ta, Suriye’de kaldı mı? Hep şunu söylerim: Eğer hür, göğsümüzü gere gere gezebileceğimiz bir vatan toprağımız yoksa, şerefiniz de yok namusunuz da yok demektir. Dolayısıyla bu mücadele, herhangi bir mücadele değildir. Bunu bütün hücrelerimizde hissedeceğiz ve yaşayacağız. Büyük sorumluluklar altında olduğumuzu bileceğiz. Sizden başka bunları düzeltmek adına Türkiye’de bir irade olmayacağını, olmadığını bilerek davranacağız.”
            Toplantının yarınki bölümünde ise Eğitimci Metin İskenderoğlu “Sendikacılıkta Sosyal Medyanın Etkin Kullanımı”, Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Sinan Demirtürk’te “Sendikacılıkta İkna ve Propaganda Teknikleri” Eğitimi verecek. Daha sonra Şube Yönetim Kurulu Üyeleri ve İlçe Temsilcilikleri Yönetim Kurulu Üyeleri ayrı ayrı istişare toplantıları yapacak.
 
 
 
 
Güncelleme Tarihi: 20 Aralık 2014, 00:00
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER