On iki yıldan beri iş başına gelen hükümetler; “Akademisyeni düşük maaşa mahkûm ederek Üniversiteyi hizaya getirme” politikasını sürdürmektedir. Bu politikalar akademik personeli parasal bakımdan çok büyük, çok derin ve çok ciddî bir bunalıma itmiş bulunmaktadır. Şu anda “maaş” adıyla ödenen paralar gerçekte ancak “burs” niteliğindedir. Bu maaşlarla geçinmek ve hele bir de bilimsel çalışma yapmak imkânsızdır. Maaş düşüklüğü, “Üniversite”nin ve “Üniversite Hocalığı”nın saygınlığını çok tehlikeli bir şekilde aşındırmaktadır. Üniversite Hocaları, yeni mezun olup işe başlayan talebelerinden daha az maaş alma konumuna getirilmiş bulunmaktadırlar. Daha doğrusu üniversite hocaları sefalet girdabında ölüm-kalım savaşı vermektedir.
On iki yıldır akademik personele âdeta kasıtlı olarak düşük ücret politikası uygulayan iktidar, kıdemli profesörler ( görev tazminatı ile birlikteki maaşları ) dışındaki bütün öğretim elemanlarını yoksulluk sınırının altında, sefalet düzeyinde bir maaşa mahkûm etmiş bulunmaktadır.
Nitekim 15 Ağustos 2013 tarihi itibarıyla ¼’deki en kıdemli profesör 4729 lira, ¼’deki en kıdemli doçent 3376 lira, ¼’deki en kıdemli yardımcı doçent 2706 lira, ¼’deki en kıdemli öğretim görevlisi ve okutman 2395 lira ve 4/9’daki en kıdemli araştırma görevlisi de 2331 lira maaş almaktadır.
Üniversitelerarası Kurulun (ÜAK’ın) 17 Haziran 2013 tarihinde hazırladığı “Türkiye'de Akademisyenlerin Özlük Haklarının Mevcut Durumu ve İyileştirilmesi” raporuna göre;2013 Temmuz ayı zammından önceyeni göreve başlayan bir doktor 3243 lira, mühendis 3394 lira, hâkim ve savcı 3498 lira, kaymakam 3627 lira, avukat 3856 lira, uzman doktor 3896 lira, Rekabet Kurulu Uzmanı 4820 lira, Bakanlık Daire Başkanı 5312 lira ve SPK Uzmanı 6507 lira maaş aldığı anlaşılmaktadır[1].
Buna mukabil, 1990 yılında 1/4’deki bir profesör, 1/4’deki Emniyet Genel Müdüründen 550 lira, 1/4’deki Maliye Müfettişinden 1000 lira fazla maaş alırken, 4/1’deki bir doçent, 4/1’deki kaymakamdan 857 lira, 4/1’deki il emniyet müdüründen 832 lira daha fazla maaş almaktaydı. Aynı yılda 5/1’deki bir yardımcı doçent, 6/1’deki uzman doktordan 205 lira, 6/1’deki kaymakamdan da 794 lira, 5/1’deki bir araştırma görevlisi de 9/1’deki kaymakam adayından 472 lira, lise mezunu 8/3’deki polis memurundan 681 lira daha çok maaş aldığı yapılan ilmi araştırmalardan ortaya çıkmaktadır[2].
Türkiye Kamu-Sen Araştırma Geliştirme Merkezi’nin yapmış olduğu 2013 Temmuz ayına ait asgari geçim endeksi sonuçlarına göre ülkemizde dört kişilik bir ailenin Yoksulluk Sınırı (Asgari Geçim Endeksi) 3600,6 liradır[3]. Görüldüğü gibi profesörlerin dışındaki bütün üniversite hocaları yoksulluğa (sefalete) mahkûm edilmiştir.
Üniversitelerimizdek
Yine Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırma Vakfı (SETA) tarafından hazırlanan ''Ulusal ve Uluslararası Karşılaştırmalarla Öğretim Üyeliği Maaşı'' raporunda yer alan bilgilere göre; 2002-2013 döneminde öğretim üyeleriyle devlet memurlarının, özellikle mühendis, fizikçi ve hukukçuların maaşları arasındaki fark hem göreceli hem de mutlak açıdan akademisyenler aleyhine daralmıştır. Bu dönemde diğer kamu çalışanlarının ortalama maaşı, reel olarak yüzde 61 artarken, öğretim üyelerinin maaşı ortalama yüzde 6’lık bir artış göstermiştir[4].
Bu kasıtlı kötü politikanın sonucu olarak, Akademisyenlik, diğer adıyla Üniversite Hocalığı artık toplumsal saygınlığını çok büyük ölçüde kaybetmeye başlamıştır. Çünkü Üniversite Hocalığı amatörce yapılan, boş zamanlarda vakit geçirmek için uğraşılan bir “boş zamanları değerlendirme meşgalesi” değil, bir “meslek”tir. Yani, araştırma görevlisinden profesörüne varıncaya dek, tüm akademisyenler, amatör değil, “profesyonel”dir. Bir “iş” yapar, bunun karşılığında bir “ücret” alır ve bununla da geçimini sağlarlar. Bunlardan başka, akademisyenlerin diğer “kamu çalışanları”ndan ayrıldığı önemli bir yanları daha vardır: Bir akademisyen, yaptığı işi, yani mesleği için kendi cebinden para harcayan tek memurdur. Beri yandan, Üniversitelerin araştırma imkânlarının yetersiz olması, Hocaların bu masraflarını daha da arttırmaktadır.
Üniversite Hocalarına reva görülen maaş zulmünün, sefalet boyutuna ulaştığı bilimsel verilerden açıkça ortaya çıkmaktadır. Yardımcı doçentler, öğretim görevlileri, okutman ve araştırma görevlileri bir teknisyenden daha az maaş alır hale düşürülmeleri ayıbı da sorumlu ve yetkililer için yeterli olsa gerekir.
Üniversite Hocalarına hem statülerine uygun ve hem de bilim yapabilmelerine elverişli bir ortamın sağlanabilmesi için gereken ücret zammı en az % 50 olması gerektiği hâlde, sarı sendikanın öncülüğünde sıfır ek ödemeye mahkûm edilmeleri şok etkisi meydana getirmiştir.
Yetkili ve sorumlularda edep kaldı mı? Bilemem…
Yrd. Doç. Dr. M. Hanefi Bostan
Türkiye Kamu Sen ve Türk Eğitim Sen
İstanbul İl Başkanı