Ünvan değişikliği beklentileri karşılamadı

Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı Talip Geylan’ın, 2547 Sayılı Kanunda yapılan değişikliğe dair basın açıklamasıdır.

Ünvan değişikliği beklentileri karşılamadı

22/2/2018 TARİHİNDE MECLİSTE GÖRÜŞÜLEREK KABUL EDİLEN 7100 SAYILI YÜKSEKÖĞRETİM KANUNU İLE BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN 6 MART 2018 SALI TARİHİNDE 30352 SAYILI RESMÎ GAZETE’DE YAYINLANARAK YÜRÜRLÜĞE GİRDİ.
2547 sayılı kanunun 4. Maddesinde değişiklik yapan bu kanun ile Üniversitelerde Yardımcı Doçent Ünvanlı Öğretim üyelerinin kadroları “Doktor Öğretim Üyesi” kadrolarına dönüştürüldü. Bu kadrodaki pek çok öğretim üyesinin bu durumu tenzili rütbe olarak algıladığı gerçeği ortada dururken değişiklik ile köklü sorunların çözüldüğü görüşünü dile getirmek çok akla uygun görülmemektedir.
İlgili kanunun gerekçe bölümünde ifade edilen 2547 sayılı kanun ile sisteme girdiği ifade edilen yardımcı doçent kadrosunun doçent yardımcısı şeklinde bir yanlış algının olduğu ifade edilmektedir. Gerçekte ise yardımcı doçent kadrosu doçent yardımcısı olarak alınmamaktadır. Bu bir yanlış algıdır.
Bunun kaldırılarak yerine Doktor Öğretim Üyesi unvanının ihdas edilmesi Bu durum öğretim görevlisi doktor ile doktor öğretim görevlisi unvanları arasında bir karmaşaya sebebiyet vereceği açıkça görülmektedir. Kaldı ki doktor öğretim görevlisi kadrosunun ihdas edilmesi kaldırılan yardımcı doçent kadrosunu ortadan kaldırmadığı sadece bir isim değişikliği olduğu ve tenzili rütbe gibi algılandığı öğretim üyeleri tarafından tarafımıza iletilmektedir. Mutlaka bir değişikliğe ihtiyaç duyulur ise dünyada olduğu gibi yardımcı profesör unvanı bu noktada dünya ile daha uyumlu olarak görülebilir. Bu durumun bir KHK veya yeni bir yasa ile düzeltilmesi yasanın çıkış yoluna daha uygun olarak değerlendirilmektedir.
Sadece adlandırma gibi gözüken bu değişiklik yıllardır yardımcı doçentlik görev uzatmalarında 2 veya 3 yılda bir ve en fazla 12 yıl gibi gözüken ama sendikal mücadelemizle 12 yıl süresini aştığımız yeniden atama süreci, 4 yılda bir ve süresiz olarak değiştirilmiştir. Fakat yeterince açık olmayan bu madde tekrar atanma durumunda üniversitelerin elindeki keyfiliği ortadan kaldırmaması bakımından bir problem olarak ortada durmaktadır. Çünkü atamanın nasıl ve hangi şartlarda hangi kriterler uygulanarak yapılacağı açıklanmamıştır. Ayrıca burada hangi süreyle atanacağı da belirtilmemiştir.
103 TL’LİK ARTIŞ SUS PAYI MI?
Arzu edilen yeniden atama sürecinin gereksiz kırtasiye olduğu ve bu durumun tamamen kaldırılmasıdır. Daha önceki süreçlerde de dile getirdiğimiz husus öğretim üyelerimizin bu stresli dönemde yeniden uğratılmaması adına daimi atamanın kabul edilmesi idi.  Daimi statü elde edilene kadar bundan sonraki süreçte konunun takipçisi olacağız. Bunun yanında sanki sus payı verir gibi Doktor Öğretim Üyelerinin maaş kalemlerinden birisi olan üniversite ödeneği 10 puan artırılarak güncel değerleme ile 103 TL’lik bir artış maaşlarında gerçekleştirilecektir. Bu Akademisyenlerin yaptığı işin karşılığında almış olduğu ücretin eksikliğine bir çare olarak algılanmamalı bütün üniversite çalışanlarının ve eğitim çalışanlarının genelinde bir ücret iyileştirilmesi yapılarak ülkemizin refahından hak ettikleri payı alabilmesine imkân tanınmalıdır.
YABANCI DİL BARAJININ 55’E DÜŞÜRÜLMESİ OLUMLU
2547 Sayılı kanunun 5. Maddesinde değişiklik yapan bu kanun ile doçentlik unvanının alınması ve atama konusunda değişiklik yapılmıştır. Başvuru şartı olarak yer alan yabancı dil sınavından 65 puan alma şartı 55 e düşürülmüştür. Bizim sendika olarak talebimiz doktora giriş ve yeterlilik sınavında istenen yabancı dil puanının bütün akademik ilerlemelerde geçerli sayılması idi ve bu görüşü her zaman savunuyoruz. Bu açıdan uygulama eksik olsa da 65’ten 55’e düşürülmesi pek çok akademisyenin önünü açması bakımından olumlu değerlendirilebilir.
Bunun yanında biz yabancı dil puanı bakımından şartı sağlayamayan akademisyenlere kademeli yayın şartının getirilmesini savunmuştuk. 65 puan veya 55 puan bir zorunlu şart değil esnek bir şart olsun istemiştik. Yani yeterli dil puanı olanlar 100 akademik puan ile doçentlik müracaatı yaparken bu puanı yeterli olmayanların 150 ya da 200 yayın puanı ile doçentliğe başvurmasını önermiştik.
DOÇENTLİK SÖZLÜ SINAVININ KALDIRILMASI MEMNUNİYET VERİCİ
Bu kanun sözlü sınavı da kaldırması bakımından sendika olarak taleplerimize uygun görülse de, kanunun ilk kamuya yansıyan halinde ÜAK’dan doçentlik yeterlik belgesi alan kişilerin üniversiteler tarafından istenir ise üniversitelerin belirleyeceği jüriler tarafından sözlü sınava tabi tutulacağı, üniversiteler tarafından uygun görülenlere doçentlik unvanı verileceği şeklinde duyurulmuş idi.
Yapmış olduğumuz gerekli girişimler neticesinde, oluşan kamuoyunun da etkisi ile bu keyfi durum bir nebze düzeltilmiştir. Buna göre, ÜAK’dan eser incelemesi başarılı bulunan akademisyenler DOÇENTLİK BELGESİ alarak DOÇENT unvanını almış olacaklardır.
Ayrıca üniversiteler sözlü sınavı şart koşarlar ise bu sınav üniversite tarafından yapılmak yerine, ÜAK tarafından oluşturulacak komisyon tarafından yapılacaktır, şeklinde kanunda değişiklik olması da objektiflik açısından önemlidir. Fakat bu uygulamanın da, özellikle kamera kaydı gibi belirli kurallara bağlanarak, kendi yayınları, ulusal ve uluslararası bilimsel literatür ve birikim ile temsil kabiliyeti gibi konular üzerinden belirli kriterlere bağlı şekilde sözlü sınav uygulaması yapılması icbar edilerek tarafsızlığının sağlanması gerekmektedir.
Bunun ile birlikte üniversitelerin doçent kadrosuna atama yapmak için ek koşullar belirleyebileceği maddesinin alt ve üst sınırlarının belirlenmesi uygun olacaktır. Aksi takdirde üniversiteler arasında ciddi farklılıkların ortaya çıkması kaçınılmaz olacaktır. Bu standartlaşmanın, sistem ve herkes tarafından tarafsız bir şekilde uygulanabilecek referans noktalarının tespit edilip, kişisel kayırma ve husumetlerin terk edilmeye çalışıldığı günümüz dünyasında, akademisyenlerin kaderini kişilerin iki dudağının arasına bırakmaktadır. Bu durum ciddi bir tezat oluşturmaktadır.
Ayrıca Türk Eğitim-Sen olarak yıllardır bütün yaptığımız çalışmalarda akademik atanma ve yükseltilmelere ilan ve atama noktasında bir bilimsel ve hizmet standardı getirilmesini savunmuştuk. Kişileri atama kadro ve özlük hakları için hiç kimsenin kapısında bekletmeden kurum içi yükseltilmelerinin;
Doktorasının bitiren ve yayın şartını sağlayan kişilerin Yardımcı Doçent veya yeni adıyla Doktor Öğretim Üyesi;
ÜAK’dan Doçentliğini almış ve belirlenen yayın şartını taşıyan kişilerin doğrudan doçent,
Doçentlikte 5 yılını tamamlayan ve yayın şartının taşıyanların Profesör olarak atanması gerektiğini, ancak akademik personelin özlük haklarının bu şekilde düzene sokulacağını savunmaktayız.
Türk Eğitim-Sen olarak, ancak üniversitenin ihtiyacı olan akademik kadroya atanacak kurum içi personel bulunmaması bu ihtiyacın anabilim dalı, bölüm başkanlığı ve dekanlık tarafından bildirilmesi ya da özel araştırma ve ihtisas durumunda ilana çıkılarak kurum dışından öğretim elemanı alınmasını önermekteyiz.
Madde 6’da yer alan doktora çalışmalarını başarı ile tamamlamış tıpta, diş hekimliğinde, eczacılıkta ve veteriner hekimlikte uzmanlık unvanın veya üniversiteler arası Kurulun önerisi üzerine yükseköğretim Kurulunca tespit edilen belli sanat dallarının birinde yeterlilik kazanmış olan öğretim yardımcılarının üniversitelerin uygun görmesi halinde haftada 12 saat ders verebileceği belirtilmektedir.
Gerekçede belirtildiği gibi eğer öğretim elemanlarında daha verimli faydalanılması için 12 saat maaş karşılığı 20 saate kadar ücretli ders vermesinin önü açılmalıdır. Böylece bütün öğretim yardımcılarının doktora sonrası ders verme hakkına kavuşması ile üniversitelerimizde bulunan insan kaynağının heba edilmeden değerlendirilmesine imkân verilmiş olacaktır.
UZMANLARA HAKSIZLIK YAPILMIŞTIR
Yine bu kanun, okutman, araştırmacı, uzman, eğitim planlamacısı gibi bütün akademik kadroları öğretim görevlisi adı altında birleştirmektedir. Fakat geçici 34 maddenin 2 fıkrası; Uzman, Araştırmacı, Eğitim Öğretim Planlamacısı gibi kadrolardan öğretim görevlisi olanlara derse girme hakkı vermemektedir. Bu da derse giren ve giremeyen öğretim görevlisi gibi bir garabet doğurmuştur.
Kaldı ki bütün öğretim görevlilerine bu derse girme hakkının bölüm ve üniversiteleri ciddi anlamda rahatlatacak görülmektedir. İlgili kanun ile Dr. Araştırma görevlilerine on saate kadar ihtiyaç halinde derse girme yetkisi verilirken diğer kadrolardan dönüşen öğretim grevlilerinin en azından Dr. unvanını almış olan akademisyenlere de bu derse girme, tez yönetme yetkisi verilmesi gerekmektedir. Kanunda belirtilen ihtilafların çözülmesi, eksikliklerin giderilmesi sosyal devlet, anayasal hak ve çalışma barışı açısından kanun koyucuların ivedilikle eğilmesi gereken hususlar olarak ortada durmaktadır.
Değerli üniversite çalışanları ve eğitim çalışanları,
Eğitimin bir bütün olarak ele alınması, öğretim elemanları, öğretim üyeleri ve üniversitelerin idari çalışanlarının da sürecin bir parçası olarak görüldüğü bir yaklaşım ile üniversitelerimiz; ülkemizin geleceğinin emanet edileceği münevverlerin yetiştiği, gözbebeğimiz gençlerimizin ülkeye kazandırıldığı eğitim yuvaları olarak değerlendirilmelidir.  Buradaki işleyişin sağlıklı yürütülmesini hedefleyen eğitim çalışanlarının talepleri dinlenerek tespit edilen sorunlar acil olarak gündeme alınarak sonuçlandırılmalıdır.
Akademik personelin olduğu kadar idari personelin de akademik yükseltilme, özlük ve görevde yükseltilme gibi ciddi problemleri bulunmaktadır.
ÖYP’lilerin kazanılmış haklarının ellerinden alınması, Akademik kadro atamalarında keyfi uygulamalar, ülkemizin çalışan ve üreten beyinlerine zarar vermektedir.
Acilen bir YÖK şurası düzenlenerek akademik, idari çalışanların güncel sorunları ile üniversitelerimizin öğrenci alımı, bölümlerin ihtiyaç değerlendirmeleri ve ülkemizin kalkınma planlarına göre hangi vasıfta yetişmiş insana ve elemana ihtiyaç duyulduğu; iş dünyası, kamu ve özel sektör temsilcilerinin de katılımı ile ortaya konulmalıdır.
Ülkemizin geleceğini düşünüyor ise partizan ve adama göre yaklaşımlardan vaz geçerek ehliyet, liyakat ve devlete sadakati ön plana çıkarıp Türk milletinden yana ve Türkiye Cumhuriyetinden yana taraf olmalıyız.
Unutulmamalıdır ki en büyük yatırım insana yapılan yatırımdır. İnsana yapılan yatırım geleceğe yapılan yatırımdır.
Kamuoyuna saygıyla duyurulur.

Güncelleme Tarihi: 03 Mayıs 2018, 22:43
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER