'PARALELCİ DEDİĞİNİZ YARGIYA BU MİLLET NASIL GÜVENECEK?'

Türk Eğitim-Sen “Onurlu Mücadeleyle Umutlu Geleceğe Tek Yürek Buluşması”nın üçüncü toplantısı 9-11 Ocak 2015 tarihleri arasında Antalya’da yapıldı...

'PARALELCİ DEDİĞİNİZ YARGIYA BU MİLLET NASIL GÜVENECEK?'

Toplantıda Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, Genel Merkez Yöneticileri, Şube Başkanları, Şube Yönetim Kurulu Üyeleri, İlçe Temsilcileri ve İlçe Yönetim Kurulu Üyeleri hazır bulundu.
Sadece bugünü yaşayan insanların ‘Tepemizde çatı var. Bu çatı çökerse hepimiz altında kalırız’ diye düşünmesini zaten beklemek mümkün değildir. Bunu düzeltecek irade yine milletimizin iradesidir, sizlerin tavrı ve duruşudur.
Toplantıda bir konuşma yapan Genel Başkan İsmail Koncuk şunları kaydetti: “Milleti; tarih ve dil birlikteliği olan, kıvançta ve tasada bir olan insan topluluğu olarak tanımlarız. Bugün, maalesef bu tanıma ne kadar uygun davrandığımızı millet olarak sorgulamalıyız. Tasada bir miyiz? Birinin üzüntüsü, diğerinin sevinci haline gelen bir toplum haline gelmedik ki? Birinin hakkının gasp edilmesi, diğerinin hak etmediğini alması anlamına gelmiyor mu? Allah esirgesin, millet olma özelliğimizi mi kaybediyoruz?
Sadece kendi nefsi için yaşayan, sanki tesadüfen bir araya gelmiş bir insan topluluğu gibi yaşayanlardan bir millet olmaz. Millet olmanın şuuruna ermiş insanlar bu yanlış gidişe dur demelidir. Sadece bugünü yaşayan insanların ‘Tepemizde çatı var. Bu çatı çökerse hepimiz altında kalırız’ diye düşünmesini zaten beklemek mümkün değildir. Bunu düzeltecek irade yine milletimizin iradesidir, sizlerin tavrı ve duruşudur. Toplumun dinamikleri dediğimiz kişiler; öğretmenler, din adamları, akademisyenler, okumuş, mürekkep yalamış insanlardır. Eğer yanlış bir gidişat varsa, milletin geleceğini tehdit eden bir durum söz konusu ise bunları düzeltecek başka bir irade, mekanizma yoktur. Sizin iradeniz öylesine önemli hale geldi ki; bu kötü gidişe milletini seven, bu coğrafyanın nasıl vatan yapıldığını iyi bilen insanlar dur diyebilir. Bu nedenle her birinizin varlığı, duruşu son derece önemlidir.”
Sizin paralelci dediğiniz yargıya, bu millet nasıl güvenecek? Biz nasıl güveneceğiz?
Ülkemizin bir skandallar zinciri içine girdiğini kaydeden Koncuk, şöyle konuştu: “Bakınız TBMM’de yolsuzlukla ilgili komisyon toplandı. Dört bakanla ilgili bir karar verildi. Bu Bakanlar suçlu ya da suçlu değil. Elbette bizim kanaatlerimiz var ama hukuk devletlerinde insanların suçlu ya da suçsuz olması, bağımsız mekanizmaların kararına bağlıdır. Bu insanlar, yüce divana sevk edilmediler. İktidar partisi üyeleri, ‘Biz bunları Anayasa Mahkemesi’nin paralelci üyelerinin önüne atamayız’ dediler. Bunu söyleyenlere şunu sormamız gerekmez mi? Sizin paralelci dediğiniz yargıya, bu millet nasıl güvenecek? Biz nasıl güveneceğiz? İktidar sizsiniz ve siz bir mahkemenin üyelerine güvenmiyorsunuz. Peki bu açıklamanızdan sonra idare mahkemesinde ya da diğer mahkemelerde sizin atadığınız savcıya, hâkime bu millet nasıl güvenecek? Bu devlet aşiret devleti mi? Bir mahkemenin, henüz çalışmasını bile görmeden vereceği kararı iktidar olarak sorguluyorsunuz. Oysa adaletten sorumlu sizsiniz. Bu ülkede bir hukuksuzluk varsa, bunun sebebi sizin duruşunuzdur. Bu açıklama son derece tehlikeli ve düzeltilmesi gereken bir açıklamadır. Eğer bu ülkeyi yönetenler dahi hukuka inanmadığını dile getiriyorsa, o zaman bu millet hukuka güvenmeyecek ve herkes kendi hukukunu oluşturmak zorunda kalacak. Kaldı ki, böyle devletlerin de hukuk devleti olduğunu söylemek mümkün değildir.”
Hukuk adamlarının üzerinde bir baskı mı var?
Yönetici görevlendirmelerine değinen Genel Başkan Koncuk, çelişkili mahkeme kararlarına dikkat çekti. Koncuk, “Okul yönetici görevlendirmeleri ile ilgili açtığımız davalar var. Mesela Çanakkale İdare Mahkemesi, okul müdürlerini haklı buluyor ve yürütmeyi durdurma kararı veriyor. Çanakkale Bölge İdare Mahkemesi de bu kararı bozuyor. Adana İdare Mahkemesi okul müdürlerinin lehine karar veriyor ama Adana Bölge İdare Mahkemesi, kararı idarenin lehine bozuyor. Ankara İdare Mahkemesi okul müdürleri lehine olumsuz karar veriyor, bu kez Bölge İdare Mahkemesi okul müdürlerinin lehine karar veriyor. Türkiye’de hukukun ne hale geldiğini görün. Ne yazık ki, yargıyı dahi birbiriyle çelişen kararlar içinde görüyoruz.
Yönetici görevlendirme yönetmeliğiyle ilgili dava açtık. Yönetmeliğin yürütmesinin durdurulması talebimiz reddedildi.  Oysa Danıştay tetkik hâkimi öyle bir mütalaa yapmış ki, ‘Bu yönetmelik kabul edilemez’ diyor. Buna rağmen komisyon üyeleri bunu hiç dikkate almadan karar vermiş, biri hariç. O da ‘Böyle bir karar, Danıştay’ın bugüne kadar verdiği kararlara aykırı’ diyor. Acaba hukuk adamlarının üzerinde bir baskı mı var? Biz kime güveneceğiz?” dedi.   
Bu ülkenin hiçbir ferdinin, siyasal anlayışı ne olursa olsun AKP’nin misyonuna uymak gibi bir mecburiyeti yoktur.
Genel Başkan Koncuk sözlerini şöyle sürdürdü: “Yönetici görevlendirmeleri konusunda büyük rezillikler yaşadık. Bunların hesabı elbette sorulur. Alenen binlerce insanın hakkı gasp edildi. Yıllarca bu ülke eğitimine hizmet etmiş insanları, ihtilal yapar gibi yaka paça görevlerinden alaşağı ettiler. Kendisine sendika diyen bir yapı da ağzı açıldığı zaman dinden imandan bahsediyor ama bu yaşanan rezillikleri alkışlıyor. Geçenlerde bu sendikanın yöneticilerinden birisine yazdığı bir yazı nedeniyle suç duyurusunda bulunduk. Kendisi ‘AKP misyonuna uygun olmayan kimsenin yönetici olmaya hakkı yok’ diyor. Bu cümlebu insanların geldiği şımarıklığı göstermek bakımından önemlidir. Bu ülkenin hiçbir ferdinin siyasal anlayışı ne olursa olsun AKP’nin misyonuna uymak gibi bir mecburiyeti yoktur. AKP’nin misyonu olabilir buna saygı duyarız ama bu misyona uymayan vatandaşlarımızı T.C. Devleti kanunlarının verdiği hakların dışında bırakmak gibi bir durum söz konusu olamaz. Ama bu sendika yöneticileri artık bunları çekinmeden söyleyebilmektedir. Eğer demokratik iradenin üst düzeyde olduğu bir ülkede, bir adam, anlayışı ne olursa olsun, neyi temsil ediyor olursa olsun böyle bir cümle kursaydı, bu millet onu cezasını keserdi. Bu nedenle sarsılmamız, millet olarak kendimize gelmemiz, uykudan uyanmamız lazım.
Çirkinliği zirve yapmış insanlar bu ülkede itibarlı insan olacak, diğer insanlar üzerinde her türlü tahakkümü kurma hakkına sahip olacak; üzerinde tahakküm kurulan insanlar ise sinecek, susacak. Öyle yağma yok.
Çirkinliği zirve yapmış insanlar bu ülkede itibarlı insan olacak, diğer insanlar üzerinde her türlü tahakkümü kurma hakkına sahip olacak; üzerinde tahakküm kurulan insanlar ise sinecek, susacak. Öyle yağma yok. Buradan tüm devlet memurlarına, eğitim çalışanlarına sesleniyorum: Sen kimsin deyin. Bu milletin varlık davasının misyonuna elbette saygılıyız ama herhangi bir siyasal hareketin misyonuna bağlı olmak gibi mecburiyetimiz yoktur. Dolayısıyla bu insanlara sesleniyorum: Hak etmediğiniz yerlere geldiniz. Yarın bu koltuklar altınızdan gidecek. Sokakta bu insanlarla karşı karşıya geleceksiniz. Yüzünüz kızarmayacak mı?.”
Biz anamızdan okul müdürü mü doğduk? Anamızdan rektör mü doğduk? Biz anamızdan insan olarak, Türk ve Müslüman olarak doğduk. Bu nedenle varlık sebeplerimizi iyi bilerek sendikal tercihlerimizi gözden geçirmeliyiz.
Koncuk, kamu çalışanlarının sendikal tercihlerini gözden geçirmesini isteyerek, “Biz anamızdan okul müdürü mü doğduk? Anamızdan rektör mü doğduk? Biz anamızdan adem oğlu olarak, Türk ve Müslüman olarak doğduk. Bu nedenle varlık sebeplerimizi iyi bilerek sendikal tercihlerimizi gözden geçirmeliyiz. Bu ülkenin tüm eğitim çalışanları, aydınları bu kötü gidişe başkaldırmak, dur demek durumundadır. Hep birlikte mücadele edeceğiz, doğruları seslendirmeye devam edeceğiz” dedi.
Devlet memurluğu kavramının kaldırılmak istendiğini bildiren Koncuk şunları söyledi: “Çalışma hayatında bizim en büyük kazanımımız iş güvencemizdir, devlet memurluğu sıfatıdır. Ama devlet memurluğu kavramını kaldırmak istiyorlar. Cumhurbaşkanımız, o dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, 17 Aralık operasyonunun ardından Pakistan dönüşü gazetecilerin sorusu üzerine yaptığı açıklamada "Mevcut 657 Sayılı Kanun ile bunu yapamazsınız. Bir anonim şirkette güvenini istismar edeni; ihbarını, kıdemini verip kapının önüne koyarsın. Ama devlette olmuyor.  657 Sayılı Kanun engelliyor. Zaten o yüzden hep devlete kapağı atmak istiyorlar. Devlet kapısına kapağı atan kendini güvende hissediyor. Emekliliğe kadar işi garanti çünkü. Yaşanan gelişmeler bize ufuk açıyor. Anayasal ve yasal değişiklikler gerekiyor.” dedi.Nitekim Torba Yasa’da da iş güvencesini ortadan kaldırmaya yönelik düzenleme yapıldı. Torba Yasa’nın 97. Maddesi yargı hakkımızı ortadan kaldıran düzenlemeydi ve tüm memurları kapsıyordu. Şöyle ki; herhangi birinizin başına bir iş geldi. Meslekten atıldınız. İdari ceza aldınız. Dava açtınız. Şu anki mevzuata göre davayı kazandığınızda idare 30 gün içerisinde yargı kararını uyguluyor. Oysa Torba Yasa’da yer alan o madde, kazandığınız davayı iki yıl içinde uygulama zorunluluğu getiriyordu. Ancak bizim müdahalemizle bu madde daire başkanı ve üstü kadrolar ile emniyet personelini kapsayacak şekilde daraltıldı. Zaten bu maddeyi daha sonra Anayasa Mahkemesi iptal etti.
Devlet memurluğu, Anayasa’nın 128. Maddesinden kaynaklanan bir haktır. Anayasa’nın 128. Maddesi ‘Devletin asli ve sürekli işleri devlet memurları eliyle görülür’ diyor. Bu maddeyi değiştirmeye güçleri olursa hemen değiştirecekler. Ne yapıyorlar? Arkadan dolaşıyorlar. Bu tür kanunlarla yargı hakkımızı ortadan kaldırarak, devlet memurlarını iş güvencesiz hale getirmeye çalışıyorlar. Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi oluşacak tepkiler ve bizim de konuyu izah etmemiz nedeniyle Torba Yasa’dan yargı hakkını ortadan kaldıran düzenlemede devlet memurlarını çıkardılar. Bunu Torba Yasa’dan çıkardılar ama beyinlerinden çıkardılar mı? Hayır.”
İş güvencesi elimizden giderse duman olduk demektir.
“İş güvencesi elimizden giderse duman olduk demektir” diyen Koncuk sözlerini şöyle sürdürdü: “Eğer menfaat ise mesele, en büyük menfaat budur. Sendikal tercihlerimizi ortaya koyarken tek gerekçeniz menfaatiniz ise tüm devlet memurları bilmelidir ki; devlet memurluğu sıfatı tehdit edilirken, sarı sendikal anlayışın içinde yer alarak bununla mücadele edemeyiz.
Böyle bir düzenleme sadece bizi ilgilendiren bir düzenleme değildir. Çocuklarımızı ilgilendiriyor. Bizler evlatlarımızı gözbebeğimiz gibi büyütüyoruz. Onlara hazırlanan bu tezgâha gözlerimizi, kulaklarımızı kapatamayız. Dolayısıyla tüm devlet memurlarının olayları değerlendirirken genel haklar açısından değerlendirmesi ve sendikal tercihlerini buna göre yapması lazım.”


Bilenler, bu ülkenin aydınları nereye gidiyorsunuz? Amacınız nedir? Toplum kokuşmuşluğa doğru sürüklenirken, hırsızlık, ahlaksızlık almış başına giderken, siz ne yapıyorsunuz?
Malum sendikanın yönetici atamalarında uçan kuşa bile okul yöneticiliği teklif ettiğini söyleyen Koncuk, “Bazıları saflığından bu tuzağa düştü ve bu sendikaya üye oldu. Şube müdürü ya da yönetici olmak için 10 yıldır bekleyen var. Bakınız; Yüce Allah ‘Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?’ diye buyuruyor. Yani, ‘Bilenler, bildiğiniz için bilmeyenlerden daha sorumlusunuz’ diyor.
Peki bu insanlar daha neyi bekliyorlar? Aldatılmanın bir sınırı olmalı. Zira sadece MEB’de değil, diğer kurum ve kuruluşlarda da benzer durumları görebilirsiniz. Bunlar devlet memurları, mürekkep yalamış insanlardır. Bizi kahreden de budur. Toplumun dinamikleri bu haldeyse, toplumda kötü gidişatı durduracak kim var? Bilenler, bu ülkenin aydınları nereye gidiyorsunuz? Amacınız nedir? Toplum kokuşmuşluğa doğru sürüklenirken, hırsızlık, ahlaksızlık almış başına giderken, siz ne yapıyorsunuz? Kendinizi sorguluyor musunuz? Bilenlerin öncelik alması ve kötü gidişi düzeltmesi lazım.” diye konuştu.
Koncuk sözlerini şöyle sürdürdü: “Şöyle bir örnek vereyim: Karakterli, düzgün bir insana, şeytan, ‘Ruhunu bana sat, bende sana bir şeyler vereyim’ diyor. O da iradesini teslim ediyor. İnanç değerlerinden sıyrılıyor ve savunduğu değerleri ceket gibi çıkarıp atıyor. Bir millet hayatında son derece önemli bir mekanizmanın parçası olan aydın dediğimiz bu insanın kazanılması mı kaybedilmesi mi söz konusu? Elbette bu insanı kaybediyoruz. Ne yazık ki sadece kendisi için yaşayan, inanç değerleri erozyona uğramış bir insan modeli ortaya çıkıyor.”
Değerler eğitiminde çocuklarımıza hırsızlık yapmanın haram olduğunu, kul hakkı yemenin Yüce Allah’ın affedemeyeceği günahlar arasında yer aldığını, Türküm demenin insanı dinden çıkarmayacağını anlatalım.
Okullarda verilecek değerler eğitime değinen Koncuk, “Konuyla ilgili görüşlerimi sordular. Kesinlikle desteklediğimizi ifade ettim. Ancak, bu dersin müfredatını nasıl hazırlayacaksınız? Şöyle ki; milli ve manevi değerlerimizi iyi bilen insanlar hırsızlık yapar mı? Gerçek anlamda Yüce Allah’ın dinine inanmış, iman etmiş insanlar hırsızlık yapar mı? Kul hakkı yer mi? Peki bu ülkede hırsızlık yapılıyor mu? Kul hakkı yeniliyor mu? O halde öğrencilerimize değerler eğitimi verelim. Değerler eğitiminde çocuklarımıza hırsızlık yapmanın haram olduğunu, kul hakkı yemenin Yüce Allah’ın affedemeyeceği günahlar arasında yer aldığını anlatalım. İdrak sahibi insanlar bakımından söylüyorum, kul hakkı yemek ne büyük bir suçtur. Allah’ın dahi affedemediği bir suçu bu ülkede o kadar insan işliyor ki… Değerler eğitiminde bunları anlatalım. Peygamber Efendimizin ‘Din güzel ahlaktır’ sözünden hareketle, güzel ahlaklı olmanın önemini de, Türküm demenin insanı dinden çıkarmayacağını da çocuklarımıza anlatalım. ‘Millet olamazsanız, adınıza sahip çıkamazsınız, bu coğrafyada sizi yaşatmazlar. Suriye, Irak gibi olursunuz. Vatanınız elden giderse, şerefinizde, namusunuzu da kaybedersiniz’ diyelim” diye konuştu.
Biz Türkiye Kamu-Sen olarak, 28 Şubat’ta insanlara ‘Kesintisiz demokrasi istiyoruz’ kokartları dağıttık. O dönemde bu sözde darbe savarlar neredeydi bilmiyorum ama biz saklanmadık ve alanlardaydık, vatandaşlara kokart taktık.
Koncuk sözlerini şöyle sürdürdü: “Bir sendika var. Bir süre ‘Darbeci’, ‘Askeri vesayetçi’ kavramlarını dillerinden düşürmediler, hatta bizi de Ergenekoncu olmakla suçladılar. Oysa biz her türlü vesayete karşıyız. Darbe dönemleri çok kötü dönemlerdir. Allah bu millete bir daha darbe dönemlerini yaşatmasın. Ülke olarak 28 Şubat’ı, 12 Eylül’ü yaşadık. Emin olun o dönemlerde bile böyle şeyler görmedik. Ergenekoncu dedikleri insanları aklayanlar yine bunlardır. Meğerse Ergenekon yokmuş. Şimdi vesayetçi de diyemiyorlar. Zira en büyük vesayetçi bunlar oldu. Peki bu ülkede siyasi vesayet var mı? Var. Eğer siz demokrasi dışında davranıyorsanız, strateji olarak tahakkümü kullanıyorsanız vesayetçilerin kralısınız demektir. Biz Türkiye Kamu-Sen olarak, 28 Şubat’ta insanlara ‘Kesintisiz demokrasi istiyoruz’ kokartları dağıttık. O dönemde bu sözde darbe savarlar kimlerin arkasındaydı bilmiyorum ama biz saklanmadık ve vatandaşlarımızın yakalarına kesintisiz demokrasi istiyoruz diye kokart taktık. Şimdi ise biz darbeci olduk, onlar darbe savar oldu. Oysa ki, kendilerini darbe savar olarak addedenler, bugün vesayetçinin kralı oldular.”
Yandaş sendikanın yöneticisi de duvar takvimlerinde yanlış resim basılmasını yazmış. Tabi Türk Eğitim-Sen’e ne kadar vurursanız, o kadar genel başkan olma şansınız artar.
2015 yılı için bastırdığımız duvar takvimlerinde matbaa hatası sebebiyle yanlış resim kullanıldığını ve takvimlerin daha sonra toplatıldığını da söyleyen Koncuk, “Biz delikanlıyız. Takvimleri topluyoruz. Yandaş sendikanın yöneticisi de duvar takvimlerinde yanlış resim basılmasını yazmış. Tabi Türk Eğitim-Sen’e ne kadar vurursanız, o kadar genel başkan olma şansınız artar. Kutluyorum kendisini! Biz yanlış resim basmakla büyük suç işlemişiz. Ama siz memuru sattınız kardeşim. Bunun hesabını memura verdiniz mi?
Bakınız daha önce gündeme dahi getirmedim. Ama şu basitliği görünce hatırlatmak isterim; bu sendika daha önce Öğretmenler Günü için yayımladıkları afişte İncil resmi koymuşlardı. Şimdi ben de çıkıp bunlara, sizin iman ettiğiniz kitap bu mudur, diye mi sormalıyım! Ayıp değil mi?” dedi.
Karma eğitimin kaldırılması tartışmalarına da değinen Koncuk, “19. Milli Eğitim Şurası’nda karma eğitimin kaldırılması için teklif verildi. MEB de ‘Bizim böyle bir çalışmamız yok’ dedi, bunlar ortada kaldı. Bu teklifi kendileri doğrudan veremedi. Bir müfettiş karma eğitimin kaldırılmasını teklif etti. Teklifte; ‘Ortaöğretim kurumlarında cinsel kimliğin farkındalığıyla başlayan karşı cinse ilgi kaynaklı güvenlik sorunlarının minimum seviyeye indirilmesi açısından zorunlu olan karma eğitim modeli özel öğretim ve destek kurumlarında yerel ve sosyal şartlar dikkate alınarak serbest ve demokratik eğitim modeliyle değiştirilmesi gerekir’ deniliyor. Bu nasıl hastalıklı bir zihniyettir?
Her şeye rağmen kız çocuklarını okula göndermek istemeyen bazı vatandaşlarımızın çocuklarını okula çekmek, kız çocuklarımızın okullaşma oranlarını artırmak amacıyla kızlara özgü okullar olabilir. Bu konuşulabilir. Zaten bu husus, MEB Temel Kanununun 15. Maddesinde var. Ama şunu demeyin: Amerika Birleşik Devletleri’nde, Almanya’da bu uygulama varmış. Almanya’nın bugüne kadar hangi yaptığını yaptınız? Örnek alacaksanız, Almanya’nın insan haklarını, hukukunu örnek alın!” diye konuştu.
Sayın Davutoğlu; hala çocuk sahibi olmayan öğretmenler, memurlar var.  Çünkü eşleriyle aralarında yüzlerce kilometre var. Çocuk doğurmuş olanlar da bin pişman. Senin altının kurtarmaz. Bin kilo altın versen de kurtarmaz. Önce eşleri bir araya getir.
       
Türkiye Kamu-Sen, Türk Eğitim-Sen olarak hiçbir konuyu atlamadıklarını, her problemin üzerine gittiklerini kaydeden Koncuk, 15 Ocak’ta bordro yakma eylemi yapılacağını, Hükümeti protesto edeceklerini söyledi.
Eş durumu tayinlerine değinen Koncuk, “Milli Eğitim Bakanlığı’nda Şubat ayında eş durumu tayinleri yapılacak. Eş durumu tayinleri konusunda çok büyük gayret sarf ettik ve Şubat ayı itibariyle problem yaşanmamasını sağladık. Bu işi biz çözdük. Şimdi Ağustos ayında tayin isteyen arkadaşlarımız haklı olarak bir endişe içerisindeler. ‘Ne olacak?’ diye soruyorlar. Elbette bununla ilgili de mücadele vereceğiz, bundan kimsenin şüphesi olmasın. Önce Şubat ayını atlatalım. Açtığımız davanın sonucunu görelim. Daha sonra gerekeni yaparız. Bürokratlarla sohbet ederken, ‘Ağustos’ta geçici bir maddeyle muaf tutulabilir’ teklifi getirdim ama pek sıcak bakmadıklarını biliyorum. Buna rağmen üzerine gideriz. Ağustos’ta da problemi çözdük diyelim. Sonrasında yine aynı sıkıntı devam edecek. Dolayısıyla meseleyi kökten çözmemiz lazım” diye konuştu.
Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun ‘Doğum yapan her anneye ilk altın devletten” sözlerini değerlendiren Koncuk, “Sayın Davutoğlu; hala çocuk sahibi olmayan öğretmenler, memurlar var.  Çünkü eşleriyle aralarında yüzlerce kilometre var. Çocuk doğurmuş olanlar da bin pişman. Çünkü çocukları ortada kalmış. Senin altının kurtarmaz. Bin kilo altın versen de kurtarmaz. Önce eşleri bir araya getir. Kutsal aile yapısını madem bu kadar önemsiyorsunuz, o zaman eşleri bir araya getirmeye engel olan maddeleri mevzuattan çıkarın ki, aileye, çocuğa ne kadar önem verdiğinizi anlayalım.” dedi.
Güncelleme Tarihi: 12 Ocak 2015, 00:00
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER