ÖZÜR TAYİNLERİ, ÖZLÜK HAKLARIMIZ NEREYE?

Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk’un, 07.02.2015 tarihinde yaptığı basın açıklamasıdır.

ÖZÜR TAYİNLERİ, ÖZLÜK HAKLARIMIZ NEREYE?
MEB Öğretmenlerinin Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliğini onaylanması için Başbakanlığa gönderildi. Özür tayinlerinde öğretmen ve memurlarımız yıllardır problemler yaşamaktadır. Bakanlık çeşitli zamanlarda özür tayinlerinde farklı uygulamalara imza atmaktadır. Bir Bakanın yaptığı diğer birinin yaptığı ile çelişmektedir.
Biri, özür tayinleri yılda bir kez yapılır diye yönetmelikler yayınlarken, bir diğeri tepkiler üzerine tekrar eski haline döndürerek, yılda iki kez yapılır şeklinde yönetmelik değişiklikleri yapmaktadır. Özür tayinleri önemli bir haktır. Hükümet yaptığı düzenlemelerle, bu son derece tabi insani hakkını dahi kısıtlama yoluna gitmektedir. Bırakınız iller arası yer değiştirmeyi, aynı ilin farklı ilçelerinde görev yapmak zorunda bırakılan çalışanların mağduriyetleri bile inatla giderilmemektedir.
Daha önceki yıllarda boşanma tayin sebebi iken, istismar ediliyor gerekçesiyle kaldırılmıştır. İlk atamada eş durumu dikkate alınırken, daha sonra tayin isteğinin, stajyerliğin kaldırılma süresi olan 1 yıl sonraya bırakılması şeklinde düzenleme yapılmıştır. Öğrenim özrü de istismar ediliyor gerekçesi ile kaldırılan özür tayinlerinden biri olmuştur.
Özür tayinleri konusu incelendiğinde, yıllar içerisinde geriye doğru bir gidiş olduğu görülmektedir. Başbakanlık tarafından çıkarılan Çerçeve Yönetmelik, özür tayinlerini daha da zora sokan bir düzenlemedir. Bu yönetmelik incelendiğinde, neredeyse “memur tayin isteyemesin” mantığı görülecektir. Yapılan ve yapılmak istenilen tüm düzenlemeler, özür durumu dahi olsa memurların yer değişikliğini zora sokan, adeta çakılı kadro oluşturmaya yönelik düzenlemelerdir.
Yeteri kadar memur almayan, yeteri kadar öğretmen atamayan, mahrumiyet bölgelerinde memur ve öğretmen tutamayan Hükümet, çareyi memur ve öğretmenlerin yer değiştirme hakkını kısıtlamakta bulmak istemektedir. Bu bölgelerde çalışanlara mahrumiyet tazminatı veriniz, aksi takdirde buralarda kimse çalışmak istemeyecektir, diyerek, yıllardır ortaya koyduğumuz talepleri görmezden gelenler, söz konusu, memur ve öğretmenlerin haklarını kısıtlamak olunca aslan kesilmektedir.
Tüm memurlarımızı ilgilendiren Başbakanlık Çerçeve yönetmeliği de işte böyle bir mantıkla hazırlanmıştır. Hükümet memur ve öğretmen alımı konusunda üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmezken, onlardan fedakarlık istemekten hiç vazgeçmemektedir.
Çerçeve yönetmeliğin uygulanması halinde hem öğretmen hem de diğer memurlarımızın ciddi sıkıntılar yaşayacağı açıktır. MEB’in, isteğimiz üzerine, Öğretmen Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliği’nin yayımını geciktirerek, Ocak ayında yapılacak özür tayinlerinde problemi ortadan kaldırması sevindiricidir, ancak problem sadece Ocak ayı ile sınırlı değildir. Bundan sonra ne olacaktır? Yaz ayında yer değiştirecek olan öğretmen ve memurlar şimdiden ciddi bir telaş içine girmiş durumdadır.
Çerçeve Yönetmeliğin bilhassa iki maddesi problemlidir. Bunlardan biri, eşi özel sektörde çalışan öğretmenlere kesintisiz 3 yıl sigorta ödenmesi şartı getiren madde, diğeri eşlerin ihtiyaç olan yerde bir araya getirebilecek olmasını düzenleyen maddedir. Her ne kadar MEB 3. bir il tercih hakkı verilecek dese de, uygulamada ciddi mağduriyetler yaşanabilecektir.
Görünen odur ki, özür tayinleri bundan sonraki süreçte problem olmaya devam edecektir. Çünkü iktidarın niyeti, memur ne kadar zor yer değiştirirse, o kadar iyi olur anlamına gelmektedir. İktidar, memurların haklarını kısıtlamayı genel bir strateji haline getirmiştir. Bu öyle bir hal almıştır ki, devlet memurluğu ve iş güvencesi dahi açıkça tartışılmakta, tüm memurların işçi yapılacağı açıkça söylenebilmektedir. Buradan anlaşılması gereken, AKP İktidarının memurların şuan elde etmiş olduğu haklardan artık rahatsızlık duyduğu ve devlet memurluğu sistemini kökten kaldırmak istediğidir. Sadece Çerçeve Yönetmeliği dahi incelediğimizde, iktidarın memur ve öğretmenlere bakış açısı net olarak anlaşılacaktır.
Memurlara yönelik, bu hasmane tutum, öyle bir boyut kazanmıştır ki, ülkemizde memur sayısının çok olduğuna, çok maaş aldıklarına dair, hiç te doğru olmayan bilgiler pompalanarak, kamuoyunda memur düşmanlığı yaratılmaktadır. Halbuki, ülkemizde 29 vatandaşa bir memur düşerken, OECD ülkelerinde 14 vatandaşa bir memur düşmekte ama bu gerçek hiç söylenmemektedir. Alınan maaşın ise, asgari geçim sınırının yarısı kadar olduğundan da bahsedilmemektedir.
Tüm bu problemlerle mücadele edilebilir, ancak sağlam bir sendikal zeminde, sağlam sendikal tercihler ortaya konulabildiği oranda başarı sağlanabilir. Birileri yapsın, ben hiç risk almayayım, iktidarın nimetlerinden de faydalanayım, ama kazanılmış haklarımı kaybetmeyeyim mantığı kendi içinde çelişmektedir.
Gerek Türkiye Kamu-Sen Konfederasyonu olarak, gerekse bağlı sendikalarımız memurlarımızın ekonomik ve sosyal hakları için ciddi bir mücadele içindeyiz. Türk Eğitim-Sen ise, öğretmen ve eğitim çalışanlarının özlük haklarının kısıtlanmasına karşı hiç geri adım atmamış, onların sesi olmayı, iktidarlara teslim olmaktan çok daha önemli görmüştür.
Al gülüm ver gülüm anlamında sendikacılık bize göre değildir. Ekonomik ve sosyal hakları her geçen gün geriye giden, aile bütünlüğünü sağlamakta dahi zorluklar yaşayan çalışanların olduğu bir ülkede işlerin iyi gittiğini kimse iddia edemez. Toplum kesimlerini birbirine düşman hale getirenler, siyasi erkin gücünü sendikal mücadelede lehine kullanarak istismar edenlerin, ne bu topluma ne de kamu çalışanlarına dost olamayacağını herkes görmek zorundadır. Geç olmadan kendimize gelmek dileğiyle…
            Kamuoyuna saygıyla duyurulur.
Güncelleme Tarihi: 07 Şubat 2015, 00:00
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER